6.12.2015

2-0


 Ben ilk o acıyla ölmediğim gün çok gücenmiştim kendime. Küsmüştüm konuşmuyordum bi kere, kırılmıştım kendime nasıl oldu da bu kadar ileriye gitmiştim hiç anlam veremedim sırf bu yüzden ne kadar okunacak kitap varsa hepsini bir bir yargılamaya karar verdim. Işığı görüyordum tren yolunda ama o ışık trenin lambası olduğunu beni ezdikten sonra anladım. Ben bir çok şeyi çok geç anladım yada çok geç tanıdım sürekli içime kapandım durdum. Kaplumbağa gibi, korktuğu zaman kendi kabuğuna saklanan biriydim ben, tabi sonra bir şeyi daha öğrendim o kabuk gün geliyordu parçalanıyordu. Bilmediğim tek şey trenin ne zaman geleceğiydi. Gelecek hayal ettim kendime, gelmeyen onca hayalden sonra gelecek hayal ettim. Kıskanıyordum çünkü, annemin öldüğü gün boynuma yapışan cam kırıklıklarını çıkarmak zorunda kaldığım için kıskanıyordum kendimi. Sonra uçurumdan aşağıya hızla atlamak geldi içimden, birinin elini tutup birlikte ölmek geldi, tabi ölmek o kadar kolay değildi ama birlikte ölmek kadar mutlu veren bir hadisede yoktu henüz. Hiç kimse ama hiç kimse birlikte ölen çiftin mutluluğunu henüz bulamamışlardı. Bilim adamları, profesörler, doktorlar hepsi sadece teknoloji yada diğer şeylerle ilgileniyor yada insan sağlığını daha ne kadar koruyabiliriz gibi araştırmalarda bulunuyorlardı. Ben istemiyordum bunu, benim istediğim tek şey mutlu olmak nasıl bir eylemdi, nasıl bir insan mutlu olabilirdi, bunların araştırmalarını yapmak yerine ne kadar dandik işler var onlara beyin yoruyorlardı bu kendine bilim insanı diyen kişiler.. Bir kaç yıl böyle geçip gitmişti tabi ama benim içimde olan yangın sönmüyordu, hiç bir itfaiye aracıda gelip yardım etmedi, sanki fazlalık gibiydim ben bu evde, yaşadığım evde çamaşır sepetinin bile benden daha fazla değeri vardı. Sırf bu yüzden gücenmiştim kendime. Ağlamak istiyordum, gözyaşlarımı kurutmak istiyordum sonra bunun imkansız bir şey olduğunu anladığım zaman kapının zilini çalmıştım. Evet fazlalık bir eşya gibiydim bu evde ben ama gidecek hiç bir yerim yoktu. Beklemek zorunda kalmıştım sırf bu yüzden beklemeyi ve bekletmeyi hiç sevmedim. Her seferinde kendime geç kaldım bende. Eğer bir gün ölürsem kendi cenazeme dahi geç kalacağım. Sanki organlarımın hepsi iflas etmiş gibiydi kumar masasında bir bir kaybetmiş gibiydiler, ellerine güvenerek oturmuşlardı onlarda o masaya aynı benim gibi bende eskiden öyle oturmuştum, en son tanrımı kumar masasına koyduktan sonra o masadan kalktım ne kadar da iki yüzlü insanlar var dedim bu masada kalkarken, çünkü biliyordum hepsi birer aç köpek gibi o masada beni yeneceklerini, adım gibi biliyordum. Belkide bu yüzden yusuf gibiydim kuyulara atılmış, musa gibi denizi ikiye ayırmış, isa gibi çarmıha gerilmiştim, muhammed gibi zulüm etmişlerdi. Peygamber olamayacak kadar çaresizdim ve onların mucizelerine ihtiyaç duyacak kadar bitmişti ömrüm. Tükenmeye devam ettikçe daha hızlı batıyordum, denizin en dibini görmüştüm çünkü, sonra o denizin dibinde biri bana el uzatmıştı yardım etmişti sağ olsun, tabi çok geçmeden yardımın bir karşılığı olduğunu anladığım gün bir kez daha yıkılmıştım. Komik geliyordu artık bana hayat, tiyatro sahnesinde sadece dekor eşyası olarak rolüm vardı hiç kıpırdamadan sesimi çıkarmadan öylece bekleyecektim oyun bittiği zaman, insanlar evine gittiği zaman rolüm bitecekti benim, kim bilir belkide bu yüzden kalbim kırıldı. Bitmek bilmeyen milyonlarca sözcük yazacaktım oysaki ben. Olmadı tabi, olmayan onca şeyin üzerine bunlarda olmamıştı. Nefes alıyordum hala ama umudum artık yerle bir olmuştu, ikinci dünya savaşında ölü yada diri evime geri dönmemi bekleyen kimsem olmadığı gibi, hayata iki sıfır geriden başladım bende. Etkilenmiştim çünkü, bu kadar gösterinin içinde etkilenmemek elde değildi, kusursuz bir film, kusursuz sahneler, oyuncular, giysiler, dekor, müzikler, senaryo hepsi inanılmaz etkileyici bir filmin başyapıtı gibi sunuluyordu önüme. Oscarlık bir performans gibi..

 Böyle olmasını ben istememiştim, hayal kırıklığına uğradığım gün ameliyat olmam gerektiğini söylediler çok büyük hayal kırıklığına uğramıştım çünkü, bu durumdan biran önce kurtulmalıydım. Tam yirmi beş yıl sürdü ameliyatım ne gelen doktorlar bulabildi bu sorunu nede din alimleri, kendi başıma bırakmam konusunda aralarında anlaştıktan sonra son bir kez daha ameliyata girdim, bu sefer tamam dediler acem diyarından getirdikleri bir kız kalbimi söktükten sonra hayal kırıklığım geçmişti, iyileşmiştim tamamen, sağlığıma kavuşmuştum, kalpsiz bir adam olarak bundan sonraki yaşantımı devam ettirecektim. Garip gelen olay kalbimin olmayışı değildi aslında, o kadar sene okumuş doktorlar bu hastalığımın nedenini bulamamış olmalarıydı. Yıllarca kan örneği vermiştim. Artık damarlarımdan kan yerine sızıntı şeklinde hayal kırıklığı akıyordu. Gülmek istemiştim o an kendime sabahlara kadar gülmek istemiştim. Sanki beynimin içinde bana oyun oynayan başka biri varmış gibiydi. Bu kadar zeki olmayı aslında insanları tanıdıktan sonra öğrendim. Zekama hayran kalıyordum bazı geceler iki cümlem ile insanları birbirine düşürme gibi doğaüstü güce sahip olmuştum adeta. Yardım eden kimse yoktu bu yüzden, delirmiştim bende yada delirmeyi seçmiştim

 Aklım acıyordu artık, aklım kanıyordu. Aç gözlülük yapmıyordum bende bu duruma pastanın son kısmı bana kalıyordu her seferinde buna bile şükür ediyordum artık. Çaresiz kalmıştım artık, sanki başka yol vardı da ben bilmiyordum yada o yol çok uzundu bilmiyordum aslında, bilmediğim onca şey varken birde bu bilinmezlik beni başka boyuta sürüklüyordu adeta. Tükeniyorum ben sanki. Birisi beni uçurumun kenarına getirmiş arkamdan atmış gibi. Kim olduğunun önemi yok, tanıdığım bütün insanlar bir kez beni o uçurumdan aşağıya attılar çünkü. Yere düşüşümü, yerde cansız şekilde yatışımı, Ne zaman bir hayal kursam başıma nasıl yıkılıyor diye bakardım bende.

 Huzuru aramıştım ben en çok, huzur bazen sigaram oluyordu, bazen şarabım asla ama asla sıcak bir omuz olmadı, bakkallarda yoktu çünkü, poşete sığmazdı.

 Çekelim albayım çekelim varsa eğer başka acı onu da biz çekelim, zaten çekmediğimiz ne kaldı ki bu dünyada, kahramanlarımız ölüyor çünkü...

 Hayal kırıklığına ilk ben uğramamıştım aslında. önce hayal kırıklığı beni kırmış ardından saatte yüz yetmiş beş kilometre hızla giden bir aracın altına attıktan sonra olay yerini terk etmişti. Tabi cesedimi kimse bulamayınca dehşete düşmüştüm. Yoktum çünkü, o uçurumdan aşağıya hızla çakılırken kimse görmemişti beni yada kimse şahitlik etmiyordu bana karşı. Sanki karşı tarafta çok zengin bir ailenin çocuğu vardı. Hakimler, savcılar, emniyet amirleri hepsi o çocuğu haklı çıkarmak adına uğraşıyorlardı tüm suç benim üzerime kalması için bütün dünya seferber olmuş gibiydi. Suçlu bendim, kabul etmiştim, ilk duruşmamda her şeyi bir bir anlatmayı seçmiştim bende hakime. Kaç yıl ceza verdiğini, kaç yıl yatacağımı bilmiyordum henüz. Çektiğim o kadar acı üzerine son el istedim hakimden, son bir el istedim, kazanmak uğruna yapabileceğim hiçbir şeyim kalmamıştı artık, mutlaka sonunda kaybedecektim, kaybetmeye mahkumdum, tamamen kırılmıştım çünkü. Annemin boğazına yapışan cam kırıklıklarını temizledikten sonra fazlalık olan evimi terk ettim bende. Fazlalık bir eşya gibiydim çünkü o evde, çamaşır sepetinin bile benden daha çok değeri vardı çünkü. Kazanamayacağımı adım gibi biliyordum bende. Kumar masasında kaybetmek en büyük eylemdi kusursuz bir cinayet tasarlamak zorunda kalmıştım bende bu duruma, sanki beni oynayan başka biri vardı. Ben sadece izleyerek geçiriyordum. Bütün hayatımı hep izleyerek geçirip durdum. Sonra bir kadına aşık olduğum gün hayatımı anlatmaya başladım bende, saniye saniyesine hiç bir yerini atlamadan anlatmayı seçmiştim. Yapabileceğim hiç bir şey yoktu kalmamıştı artık ameliyat masasında öylece bırakarak terk etmişlerdi beni açık kalp ameliyatı gibi öylece kalakalmıştım sedyede. Zaten hep sürekli aynı şeyleri tekrarlıyordum kalbi kırık adamları kimse özlemez ve aramaz diye. Benim kalbimin kırıklığı artık başka boyuta geçmiş gibiydi ama bunu ben çok geç anlamıştım, hepsi o kadar.


bölüm sonu...








15.11.2015

Şizofrenin Mektupları


 ''Delirmek Albayım.. Kimbilir ne güzel şey. Düşünsene aklın yok bir kere.. Beni hep bu aklım mahvetti Albayım''

 Ben sende tamamım, sende bütünüm, eğer hani beni terk edeceksen şimdi söyle bileyim. sonra daha büyük acı çekmektense şimdi çekeyim. Ya sen var ya sen beni hep sev, o kadar çok sev ki insanlar utansın, desinler ki bu nasıl sevgi,, böyle sevgi kaldı mı desinler. Senin sevgin zaten başka, o kadar güzel bir sevgi ki, bir his gibi, insanın böyle iliklerine işleyen bir sevgi. Dördüncü kahvemi içiyorum,.. senin ben kahve içişini özledim aslında, sırf elin yanmasın diye o bardağı iki elinle tutuşunu özledim, nice nice şeyleri özledim aslında bunları bile bilmiyorsun, daha neleri bilmiyorsun ki. Bi içime girsen, bi görsen beni, utancından yerin dibine girmek istersin o kadar çok özledim seni işte... Canım değilde, böyle içim yanıyor artık, oturup ağlamak istiyorum.. Ya ben çok şey istemiyorum aslında bakılırsa, vallah bak sadece 250 gram sevgi istiyorum, çok mu zor bu, 250 gram sevgisi olan biraz bana versin. Manavdan meyve alıyorsun gibi, canın çekmiş  gibi ama üzerinde paran olmadığı için tadımlık gibi bir şey bu aslında. Evdekilerin canı çekmesin diye sadece kendine alıyorsun hepsi bu... Biriniz bana 250 gram sevgisini verebilir mi, parası neyse vereyim yada durun para değilde şiir vereyim mi? Hiç olmazsa şiir yazayım, beğenmezse söylesin, oturur yine yazarım hiç sıkılmam, hiç sıkılmadan tekrar tekrar ederim, sonuçta 250 gramlık sevgi veriyor bana. Ahh bi de bu gemi yok mu, geminin içindesin ama herkes o gemiyi terk edecek gibi sadece yalnız başına sen kalacaksın gibi korkutuyor beni.  Ben kime güvenmek istediysem o gemiyi hep terk ettiler, Ne zaman bir fırtına koptu ilk o gemiye aldıklarım terk etti beni. O kadar çok üzüldüm ki artık üzülmeyi geçtiğimin farkına vardığımda iş işten geçmişti. Üzülmemeyi kimse öğretmedi bana, hep üzülmem gerektiğini öğrendim. İlkokulda yada ortaokulda, Lisede, Üniversitede kimse terk edilmek adına ders vermedi, hep matematik yada fizik konulu ders işledik, zaten ben bu dersleri hiç anlamıyorum, bir insan eğitim verecekse bunların eğitimini versin. Mesela aşk konulu bir ders niye yok hiç anlamam, yada terk etmek üzerine, kalp kırmak üzerine niye zorunlu ders koymuyorlar nerede saçma dersler var hep onları beynimize işliyorlar. Ya benim hayatımda fizik dersi kaç kere lazım olacak ki bana, sen bana öğretsene kaybetmek üzerine olan bir ders, alayım ben onu koyayım cebime ilerleyen bir günde bana lazım olacak o. Sakallarımı artık kesmiyorum, sigaraya başladım, Albayım çok sesli şeyler düşünüyorum ben, ya valla artık dayanmaya çalıştıkça hep suç benimmiş gibi davranmalarından bıktım usandım ben. Siz söyleyin o zaman, siz söyleyin bana 250 gram sevgi vermek zor mu? Yazmak, artık elim o kadar çok kana bulandı ki, yazamıyorum, günden güne kendimi öldürüyor, günden güne kendimi bir cambaz gibi ipin üzerinde denge oyunu oynuyorum. Bitmedikçe yerini dolduran başka hadiseler meydana çıkıyor. Pazarda çürük meyvelerin yada sebzelerin başka yerde tutulması gibi, sırf ucuz diye onları almaya çalışan insan gibi, sadece evine meyve aldım diye içinde milyonlarca sevgi ırmağı akan insan gibi. Dökülüyor artık yapraklarım bahar gelmiş gibiyim, soldukça soluyor, bittikçe bitiyor gibi ama her seferinde kendini başa saran bozuk plak gibiyim, hep aynı şarkıyı söylüyorum, hep aynı şeylerden söz ediyorum. Sıkılıyorum ve bu durum insanları daha çok sıkıyor, kimse kimsenin umurunda olmayışı, kimse kimseyi umursamadığı için sıkılıyorum aslında, ya bizler var ya bizler ne yapıyorsak hep kendimize yapıyoruz bunu da kimse bilmiyor sanırım. O gemi bir gün gelecek ve ben buralarda olamayacağım için çok üzülüyorum. Artık evren falan kalmadı sanırım. Bitmek evresini aştım diyebilirim. Albayım sizde mutlu olun biraz, bakın bana, ben hep beşi kırkbeş geçiyorum. Pili bitmiş bir saat gibi duvarda unutulmuş biri gibiyim. Bana artık bunlar koymuyor çünkü o kadar çok kaybettim ki en sonunda aklımı kaybettiğimin farkına vardım, yani delirdiğimi biliyorum artık. Kendimi delirttim ve bunu başardım sanki, futbol maçında son dakikada yapılan faul gibiyim, penaltı olmuş o golü atmışım gibi artık takımıma, arkadaşlarıma, kulübe gönül vermiş insanlara çok büyük hediye vermiş gibiyim artık. Bitti artık bitmesi gerektiği için bitti. Mutsuz değilim albayım ben, iliklerime işlenmiş bir şey bu, zaten benimle kim olsa onlarda mutsuz değiller, onlarında iliklerine işlenmiş bir şey. Kırıklık bu, kalp kırıklığı ama öyle bildiğini cinsten değil, şöyle düşünün elinizde kavanoz var ve siz onu açmak istiyorsunuz ama açılmıyor sürekli deniyorsunuz, sürekli ama, artık yorulduğunuzun farkına varıyorsunuz, sinirleriniz alt üst oluyor, o kavanozu kırıyorsunuz paramparça oluyor kavanozun içindeki reçel yada her neyse kırılan kavanozun parçalarıyla birlikte sırf canınız çekti diye sırf tadımlık yemek istediniz diye yemek istediğiniz reçel artık yenmez oluyor, benim de öyle işte dayanmaya çalıştıkça biraz daha var dedikçe açılmayan o kavanozun kapağı gibiyim en sonunda birisinin eline geçmiş ve yere fırlatılmış kişi, işte o benim, yerde paramparça olmuş halimle sizleri selamlıyorum, savaşta ülke kazanmış bir romalı gibi o kadar aciz ve o kadar bitkin düşmüş. Ben istesem buraya daha neler neler yazarım ama sizler okumaktan sıkılır hatta yeter ulan senin çektiğin acı mı, sen benimkileri duysan gider kendini öldürür dersiniz, haklısınız aslında, zaten bir insan bir insanın hayatını yaşamadan asla ama asla o insanın yaşadıklarını anlayamaz, sadece anlamış gibi görünür hepsi bu. Peki, siz, hiç öldüğünüz halde yaşamaya kaç kere devem ettiniz, ben üç kere öldüm ve her seferinde mecbur şekilde yaşamaya devam ettim. Her seferinde ama. Bu sayfayı açmaktı en büyük arzum da bunlardan biri oldu işte, konuşabildiğim tek insan bu oldu, gerçi bu sayfadan da sakladığım bir kaç şeyim var onuda burada anlatacak yada anlatmak isteyecek gücüm yok, belki bir gün son yazıyı yazarsam son kez paylaşımda bulunursam son cümlemde ondan da bahsederim kim bilir. Bu sevgi yada sevdiğim anlamına gelen şey değil.. Karanlıktan korkan bir insanın hayatı olur o yazı. Kendimi darülacezeye kapatıp orada yaşlı insanlarla, yaşlı teyzelerle, tonton dedelerde birlikte vakit geçirmek istiyorum artık, dün gece aklıma geldi bu, gerçekten kendimi oraya kapatıp ayda bir öğrencilerin geldiği yerde yaşasam, bana çiçek getirip, kitap okusalar onlar, ne kadar güzel olurdu benim için... Mutlu olurdum aslında, gerçekten mutlu olurdum, gerçi çok uzun zaman yaşamak zorundaymışım onun için ama benim niyetim o kadar yaşamak değil. Az zamanım kaldı biliyorum artık bunu...

 Albayım bana masal anlatır mısınız lütfen... Ahh be evladım ben sana nasıl bir masal anlatayım ki ( Albayın gözleri dolar ağlamaya başlar ) Peki albayım siz durun ben size anlatayım o zaman. Bundan yıllar yıllar önce bir kadın varmış, çok güzelmiş o kadar güzelmiş ki çiçekler bunu gördüğü zaman utancından solar, bir daha asla yapraklarını açmazmış. Bir gün bu çok güzel kadın çiçeğin birine yaklaşıp, ''ya lütfen solmadan önce sana bir şey diyeceğim demiş'' zavallı çiçek ne yapsın bu kadar güzel bir kadın karşısında söz dinlemiş tabi, buyurun sizi dinliyorum.. Neden beni görünce soluyorsunuz ben size ne yaptım ki demiş. Çiçek kadına bakmış sende bu güzellik varken bizim açmamış hiç doğru değil o kadar güzelsin ki bizi kimse koklamaya gelmiyor bizde üzüldüğümüz için soluyoruz demiş. Bu sözler üzerine canı acıyan kadın evine gitmiş yıllar yılı evinden hiç ama hiç çıkmamış. Komşuları, onu tanıyan bütün insanlar kapısında gece gündüz beklemeye başlamışlar. Aradan o kadar çok zaman geçmiş ki kapısının önü gün geçtikçe daha çok kalabalık oluyor içlerinden biri çıkıp ya bizler buradayız içeriye girip neden bakmıyoruz ya başına bir şey geldiyse diyerek içeri girmişler, evin her yerini arayan o insanlar kadını bulamamışlar. Albayım siz beni dinliyorsunuz ama ben size masal anlatamayacak kadar, size masal yaratamayacak kadar yorgunum, üzgünüm ama benim masallarımın hepsi o gemide yandı albayım, boşuna beni dinlemeyin lütfen. Affedin beni.

 Bitmedi henüz albayım devam ediyor... Yeni başlıyor her şey, bundan sonra göreceğim daha çok olayım var...


Bölüm sonu.....

Ne güzel söylüyor Ahmet Kaya;

''Acı çektim günlerce
Acı çektim susarak'' 





6.11.2015

Genelkurmay Başkanlığına























 Albayım sen hiç çocuk oldun mu? Yada büyüdün mü? Yada bisiklet sürmeyi öğreten bir baban oldu mu aman düşer gözüyle kaçındı mı. Albayım susmayın lütfen, bu gece beni dinleyeceksiniz yok öyle masadan kalkmak, söylesenize bana siz kaç kere öldünüz acaba, kaç kere romanlarda adınız geçti, benim mesela Oğuz Ağabeyim vardı. Bu bildiğiniz Oğuz Atay var işte o benim ağabeyim olur kendisi. Çok severim kendisini sağ olsun ne zaman başım sıkışsa ilk o gelir tutar çeker kurtarır beladan, söylesenize sizi beladan kurtaran bir türk romanı oldu mu hiç? Benim oldu işte ne zaman başım belada olsa kurtaran oldu. Kabuğum kanıyor albayım, kabuğum, artık yara izine dahi fırsat vermiyorlar, kabuk bağlasa belki derim o zaman, ama artık kabuk bağlatmadan tekrardan kanatıyorlar beni. Siz hiç kumdan ev yaptınız mı Albayım, ben yaptım sonra o kumdan ev deniz suyu yıktı, yılmadım ama ben, yine yaptım yine yıktı, deniz suyu iyice küçük kız çocuğu gibi huysuzlanmaya başlayınca bu sefer sular benim üzerime gelmeye başladı, aslında suç benim değildi bana kimse demedi ki denizin kenarına kumdan ev yapma yoksa o deniz suyu evini yıkar diye deselerdi yapmazdım bende söz dinlerdim belki. Ya Albayım allah rızası için susmayın konuşun biraz söyleyin bu çocuğun çektiği acı yeter bırakın diyin belki sizi dinlerler hem siz ne biçim albaysınız neden sözünüz geçmiyor bu mahkemede neden benim bir avukatım yok ki? Tamam suçlu olan benim allah benim belamı versin ama ne yapayım ki bana da kimse çıkış yolunu göstermeyince bende en iyi bildiğim yolu kullanmak zorunda kaldım. Nereden bilebilirdim ki düşeceğimi bilseydim eğer asla ama asla yaklaşmazdım, zaten düşerken kimse tutmadı beni albayım en çok ona üzüldüm biliyor musunuz. Albayım beş yaşındaydım daha ne yapabilirdim ki o yaşta. Karşımda oturmuş ağlıyorsunuz ağlamayın lütfen zaten benim acım bana yetiyor masada silah var isterseniz içine bir mermi koyup birlikte hayal dünyasına dalabiliriz. Albayım siz hiç öldünüz mü acaba? Ben mi, ben öldüm mü? Dalga geçiyorsunuz sanırım albayım ya ben hiç yaşamadım ki öleyim bir ölüden farkım yoktu ki benim bu güne kadar yaşamışım ölmüşüm kime ne allah aşkına, kime ne yani. Size bir şey anlatayım bundan yıllar yıllar önce bir kıza aşık olmuştum böyle nasıl desem aynı şiir gibiydi, birazda şairlik vardı üzerinde, çiçek olsam utancımdan solardım bir insan bu kadar mı güzel kokar arkadaş bıraksalar sabahtan akşama kadar kokusunu içime çekeyim, o kadar güzel kokuyordu işte ben buna bi kere seni seviyorum dedim, bi kere, bi kerecik ya allah inandırsın kalbim yerinden çıkıyor sandım o kadar heyecanlanmıştım yani. Sonra bi kere de öptüm tabi, ya aslında olay şöyle oldu seni bi kere öpebilir miyim dedim o da olmaz dedi neyse bir gün öyle böyle değil çok fena içtim, içtim derken alkol değil yanlış anlaşılmasın lütfen albayım çay içtim yani sonra bunun evinin kapısının önüne gittim seslendim dışarıya çıktı kapının önünde oturduk kapının önü dediğime bakma bahçeleri vardı orada oturduk işte tabi çayı çok kaçırmıştım ne var ne yok anlattım buna böyle o kadar güzel dinledi ki beni albayım zaten ondan sonra beni kimse dinlemedi biraz da buna üzülüyorum aslında neyse buna baktım gözleri gözlerimin içine giriyor bu benim dudaklarımı bir öptü allah inandırsın sizi tam iki ay boyunca hastanede yattım dudaklarım yanmıştı o derece yani.. Neyse Albayım şimdilik bunları yazdım ama yarın yada öbür gün gelip devam ederiz konuşmaya..

 Albayım ben geldim. Bitmedi daha anlatacaklarım, daha yeni başlıyorum anlatmaya. Tutunacak bir dalımız kalmadı, tutunamıyoruz. Biliyorum sizinde kalbiniz kırık ama benim kadar kırık olduğunu sanmıyorum. Ya albayım ben tutunacak bir dal aradım çok mu şey aradım acaba söylesenize. Ben sadece biraz sevgi aradım her köşe başında bir parça sevgi dilendim. Geçer... bu da geçer... Albayım ''Bu da geçer'' diye diye ömrümü yediniz be! Ya benim ömrüm geçti.. Bunlar geçmedi. Geçmiyor artık. Ben oturup şiir yazmak istiyorum çok bir şey istemiyorum ki, Biraz Ahmet Erhan, biraz Ece Ayhan, biraz Turgut Uyar, biraz Edip Cansever biraz da Cemal Süreya olmak istiyorum çok mu şey istiyorum bunu yüksek yerlere söyleyip bu isteğimi kabul edin albayım. Bi kadın vardı hayatımda saçının her teline ayrı ayrı aşık oldum, her telini ayrı ayrı sevdim, kokladım, sabahları ilk işim saçını koklamak oluyordu çok güzel burnu vardı birde, böyle koparıp cebimde taşımak istiyordum o kadar güzel burnu vardı işte. Albayım neden çok kırdılar bizi? Hiç konuşmuyorsunuz hep sustunuz hep ben konuştum durdum bir şeyler söyleseniz en azından neyin yanlış neyin doğru olduğunu anlarım belki artık büyüdüm çünkü, o ufak çocuk değilim. Mesela bana çocukluğunuzu anlatabilirsiniz. Yada siz durun ben anlatayım size çocukluğumu siz dinleyin. Benim çocukluğum, masallarda ki gibi bir çocukluk geçirdim böyle devler falan yoktu, sadece terk edilmeler, kırılmalar, dayak yemeler vardı. Terk edilmeyi öğrendiğim gün büyümeye karar verdim. Hemen büyümek zorunda kaldım yani çok süt içip çok çabuk büyüme değildi bu, hayatı daha çok öğrenip daha çabuk büyüme tarzında bir büyümeydi. ben hayatı öğrendim sonra büyümeye karar verdim. Ve her yaşım beni biraz daha yordu. Bu kadar kırılacak ne var dediklerinde hayatımın sadece yüzde eksi yedisini anlattım sonra onlarda bana hak verdiler. Albayım Hakim Amcaya söyleyin ben öleyim en iyisi ya, çünkü artık öleceğim diye korkuyorum, çünkü başka çıkış yolumun olmadığını biliyorum. Ya size diyorum albayım beni o kadar çok kırdılar ki artık ölmeye bile gücüm kalmayacak diye korkuyorum. Neyse bunları boş verin şimdi sevdiğim kadından söz ediyordum size değil mi albayım, evet evet ondan geçen gün bir şiir yazdım bırakın izin verin okuyayım..
''Sana dünyanın en güzel şiirini yazıyorum.
Seni seviyorum''
Çok güzel değil mi albayım? Sanırım saatlerimi aldı bunu yazmak yada yıllarımı tam olarak bilmiyorum ama çok fazla zamanım akıp gitmişti sırf böyle güzel bir şiir yazmak için, aslında şiirden daha güzel kendisi, bana hangisini tercih edersiniz diye soracak olursanız onu seçerim zaten kendisi şiir gibi baştan aşağıya okurum hiç sıkılmadan, hem bir insan şiirden sıkılmamalı çok ayıp şey bu. Çok duygulandınız sanırım albayım biliyorum vurmayan yeriniz kalmadı duyguların. Ne yapalım bu kadın beni şair yaptı, biraz da sarhoş, onu ne zaman görsem sarhoş oldum. Ben onu her gün daha çok sevdim aslında, sonra o günleri kıskanmaya başlayınca kendimi kesmek zorunda kaldım sırf benden daha çok seviyorum diye allah inandırsın sizi albayım yalanım varsa ne olayım.

 Afrika'da aç kaldım, singapur'da plak satın aldım. Evime geldiğim gün kırık kalbimi bir şiire emanet ettim. Kanadım, kanıyordum artık, oluk oluk kan akıtıyordum. Sıkılmıştım çünkü. Çok özledim. Ben de özledim Albayım. Sevdiklerimi, kendimi, hayatımı o kadar çok özledim ki sanki yıllardır hiç görüşmüyoruz gibi burnumda tütüyorlar aslında kendim, yani ben burnumda tütüyorum. Son kez dedim belki son olur ümidiyle çok hayal kurdum sonra onlarında birer hayal ürünü olduğunu anladım. Geçmiyor albayım bu acılarım artık geçmiyor, tükendikçe daha çok tükeniyorum. Dibe battıkça daha çok dibe batıyorum artık dua ediyorum daha fazla bundan sonra işlerin daha kötüye gitmemesi için dua ediyorum... Bir umut belki, bir umut... Albayım benden şimdilik bu kadar en yakın zamanda tekrardan görüşelim...

 Ne yazabilirim diye çok düşündüm. Beynimin içinde başka biri vardı sanki ve bana o kadar güzel oyun oynuyordu ki ben bile inanmıştım. İzleyenleri ters köşe yapmıştı mutlu son ile bitecek bir filmin mutsuz son ile biten kahramanıydım ben. İnancımı, hayallerimi, kalp kırıklıklarımı emanet dolabına bırakarak hızla oradan uzaklaştım kimse görmesin diye ve bir daha kimse o dolabı açmasın diye üstüne not bıraktım. ''Bu dolabın içinde yaşamayan bir hayat var'' aslında şöylede yazabilirdim acil durumda kırınız diye ama kim ne yapsın ki kırık bir kalbi yada hayalleri çökmüş birini. Kimse istemez, zaten kalbi kırık olan kişileri hiç kimse istemiyordu.

 Albayım tükeniyorum artık lütfen yardım edin bana. Çıkış yolunu gösterin en azından kendi çabalarımla kurtulayım.

 Ahh be evladım ben sana ne diyeyim ki.
 Bir şey demeyin albayım hiçbir şey demeyin..



bölüm sonu....






22.10.2015

H


 Son Madde, hayatımın dipsiz çukurundan aşağıya hızla girerek birlikte uçan halıya binip keyif yapmaya gittik. Yani daha doğrusu o beni davet etti bende kıramadım. Sondu çünkü yani sondan bir sonraki sondu. Son bir cümlenin sonuna yazıldığı zaman aslında bir sikim ifade etmez, son olduğunu anlarız aslında, söylemek istediği yada anlam katmak istediği hiçbir şey yoktur, sadece son vardır. Maddenin sonu, hayatın sonu, eroinin sonu, yaşanmışlığın sonu, kalp kırıklığının sonu, müziklerin sonu, filmlerin sonu, mutlu biten ama sonunda mutlaka ama mutlaka üzüntü olan sonlar. Benim hayatım da aslında başlamadan bitmişti sadece uzatma dakikaları sayıyordum ama gel gelelim ki o uzatma da hiç bitmedi hep oyunda kaldım yada kalmak zorunda kaldım. Futbol maçını hiç bilmediğim için ayağıma ne zaman top gelse hep çelme yedim bende,, bu yüzden ayaklarım sızlar benim. Esrar yada Eroin diğer bir adıyla ''H'' aslında hiç kullanmamıştım ama sonra bir şey hayal etmek istediğimin farkına vardığım gün anladım. Benim hayallerim yoktu. Çok garip, bir insanın nasıl oluyordu da hayalleri olmuyordu dediğim zamanlar olmuştu ama aslında hayalleri olmayan kişi bendim. Hayallerimi bir gece yarısı eroinle takas etmek zorunda kaldım elimde başka seçenek yoktu en büyük hayallere ben sahip olmalıydım bu güne kadar kurgulayamadığım bütün hayallerimin anısına biraz eroinle bunu yaşamak istedim ve en büyük hayalimi görmüş oldum. Kumar kartların üzerinde dans ediyordum bilinç altıma attığım olaylar yüzünden sadece ufak çaplı bir hayal kurmuş olmuştum kumar kartların üzerinde dans eden biriydim ve sonra o kartların hepsini bir bir yaktığımı fark ettim o kartlar benim en büyük düşmanım olduğumu öğrendiğimde hayal kırıklığımı gördüm kartların en altında sessizce oturmuş beni bekliyordu yanına koşmak istedim ama kartlar birer düşman gibi suratımı o kadar çok çizmişlerdi ki yanına yaklaşmak değil beş yüz metre yakınına dahil yaklaştırmıyorlardı beni, orada hayal kırıklığımı bırakmak zorunda kaldım. Daha çok eroin daha uzun hayal demekti bende öyle yapmalıydım biraz daha dedim sonra biraz daha, biraz daha, biraz daha ve kendini sürekli tekrarlayan bir hadiseye dönüştü, sürekli biraz daha ilerisine gitmek zorunda kaldım ve hep aynı hayallerimin içinde kayboldum. Hayallerimin içinde düşmanlarım da arttı başka başka insanlar karşıma çıkmaya başladılar bu kez. Oturup ağlamak istedim artık son evreye geldiğimin farkına varmıştım çünkü eroinman olmuştum ve başarmıştım. Hayatımın amına koymuştum. Aslında olay şöyleydi önce hayat denilen şey benim hayatımın amına koymuş üzerine babamda hayatımın içine sıçmayı tercih etmişti. Ben sadece oturup hayatımın çöküşünü izledim. Kaybettiğim savaşımı, yenilgimi, hüsranlarımı, kalp kırıklıklarımı, mutsuzluğumu, hepsini bir bir izledim.

 Kurutulmuş biber gibi balkonda öylece kalakalmıştım. Toprağım yoktu benim onu sulayan da kimse olmayınca kurudum o kadar çok ileriye gittim ki artık yavaş yavaş yapraklarımı dökmeye başladım. Kırılmıştı kanatlarım aynı ruhum gibi kırılan kalbim gibi kırılmıştı. Kırılmayı kırılmanın en büyük eylem olduğunu eroini tatmaya başladığım zaman öğrendim. Kusursuz bir cinayet işlemem gerekiyordu bütün planlarımı ona göre ayarlamıştım sessizce odasına girecek yastığını alıp boğacaktım basit ama sessiz bir ölüm şarttı aynen de öyle yaptım sessizce girip sessizce öldürmüştüm kendimi, delil bırakmamıştım arkamda, cinayet büro ekibi çok araştırdı ama onlarda bir bok bulamayınca pes ettiler. Kendimi ilk kez öldürmeyi denememiştim zaten daha önce defalarca denemiş biri olarak yapmıştım ama hep başarısız sayılmış biri olarak tarihe geçmiştim guinness rekorlar kitabına adımı yazdırmıştım. Başarısız bir adam. Ve bu yüzden hep geç kalmıştım ve bir gün kendi cenazeme dahi geç kalacağım. Elimdeki en büyük kozu artık oynamaya karar vermiştim yani H ile tanışmıştım kanıma karışmaya devam ettikçe biraz daha kullanmayı tercih etmek zorunda kaldım. Çünkü artık hayal dünyamın içine sıçacak kimse yoktu hepsini bir bir yargılayıp tutuklamış biri olarak alacak verecek hesap kalmamıştı. Kapanmıştı dosya, kendi ellerimle kapatmıştım. Ben sadece bu hayatta mutlu olmayı seçmek istemiştim ama olmadığını görünce çıkış yolu aramak zorunda kaldım. En iyi, yani sondan bir sonu yapmayı tercih ettim eroin ile arkadaş olmayı tercihinde bulundum. Ve dönülmez bir çıkışın içine girdim.

 Sokakta tanımadığım bir insan tarafından öldürüldüm sonra o sokaktan geçen insanlar bir bir üzerime basıp öldürmeye devam ettiler görmezden gelerek bunu yaptılar kafamın içinde o kadar çok hayal birikmişti ki beni görmeyen o insanların ceplerine bir hayalimi yerleştirmek istediğim çok oldu ama her seferinde başarısız sayıldım. Kimse cebine hayal kırıklığımı almadı onların o dünyasında o kadar çok sorun ve problem vardı ki ben onlar için görünmüyordum bile görünmezlik pelerini üzerime biri örtmüş ve kimse görmesin diye sokağa atılmış yavru bir köpek gibiydim artık. Ve insanların acımasızlığı beni günden güne daha çok derine sürüklüyordu her seferinde biraz daha ümidim tükeniyordu ve her seferinde biraz daha hayal kırıklığına uğruyordum bitmiştim sanki ama tuhaf bir şekilde yaşamaya devam ediyordum kime elimi uzatmak istesem onlarda benim bu halime acımıyordu daha dur senin hesabın bitmedi bu dünyada biraz daha hesap ver söz o zaman elimizi uzatacağız der gibiydiler. İnanmıyordum artık, inancımı bir ortodoks kilisesinde papazın birine emanet ederek çekip gitmiştim o da sağ olsun bir şişe şarap vermişti tanrı tarafından geldiğini tanrının ırmağından aktığını söyleyerek bir dünya yalanı sıralamıştı tabi inanmamıştım papaza, benim gibi bir adama artık yalana başlamadan çıkacak ilk cümlede anlıyordum yalanı, kendimi o kadar çok geliştirmiştim ki yalan konusunda bunu üniversite öğrencilerin dersine girerek yalan atmanın ve yalan konuşmanın nasıl bir şey olduğunu anlatarak bir kaç kuruş kazanarak geliştirmiştim. Ben tanrıyı kumar masasında blöf olarak kullanan biriydim tanrının cennetini benden başka kimse iyi bilemezdi.

 Cami avlusunda kuşlara yem ettim gözlerimi, kilisede kalbimi çarmıha gerdim. İsa gibi acı çektim o kadar çok ileriye gittim ki bu nasıl bir acıdır diye kendimle dalga geçmeye başladım. Nefes almayı bıraktım. Son dedim artık son olmalı diye kendime öğütler vermeye başladım. Mülteci gibi kendime başka bir ülkede başka bir hayat kurmak zorunda kaldığımın farkına vardım. Mutsuzdum o kadar çok umutsuzdum ki şizofren biri olmayı tercih ettim. Hayatıma ''H'' girmişti artık kırıp dökmek yoktu artık bitmişti çünkü kırılacak yanım kalmamıştı benim de. Sol kolumdan kanıma karışan biri vardı artık önceleri alışamamıştım etkisi o kadar ağır oluyordu ki? Kendimi toparlayamıyordum. yavaş yavaş terk etmeliydim bu gezegeni, sonuçta ilk o kırmıştı beni bende yavaş yavaş intihar etmeliydim sonuçta, inanılmaz bir hayalin içinde yaşıyordum öldüğüm zaman bir daha başka hayalim olmayacaktı bunun tadını çıkarmalıydım artık. Yavaş yavaş artık erimeye başlamalıydım. Eroinle bir kaç kez altın vuruşu yapmayı denemiştim ama sonra bunun aslında bir hayal ürünü olduğunu önce benim bu dünyadan almam gereken çok şeyim olduğunu öğrendiğimde biraz daha beklemem gerektiğini anlamıştım. Bitmişti artık sonunda bitmişti...

 Son artık. Çünkü bitmişti ama daha henüz yeni başlıyordu....



bölüm sonu...






4.10.2015

Kırmızı Kart


  Ben önce sessizce büyüdüm, Nefes almadan. ve hiçbir zaman kendi doğum günümde kendi pastamı yiyemedim ve o pastanın üstündeki mumları da bu yüzden sevmedim. Hayatım o mumlar gibi erimesine şahit tutuldum kendi mahkememde kimse yardım etmedi bana. Sağolsun Hakim Babacan adam çıktı dinledi beni. Önce nereden başlamam gerektiğini sordum ne dinlemek istersiniz dedim ne anlatmak istersen dedi. Bir bir hayatımı anlatmaya başladım bende tam yirmi yıl sürdü yirmi yıl boyunca hiç sıkılmadan dinledi hakim beni. Sağolsun yine yaptı yapacağını. Sefil hayatıma geri gönderip. İyi halden yırtmıştım. Küçükken çok dilek tuttum ama hiçbiri gerçekleşmedi. Pastaları yediler ben aç kaldım. Mumlar söndü karanlıkta kaldım. Herkes gitti ben yine yalnız kaldım. Ben ne zaman bu kadar büyüdüm, büyüdüğüme şaşırıyorum. Sonra şaşkınlıktan bir yaşıma daha giriyorum. Ben bu hayattan çıkabilmek için çok uğraştım hala da uğraşıyorum bazı zamanlar elimdeki ilk fırsatla bunu değerlendirmek dahi istediğim oluyor ama sonra korkum ağır basıyor diğer tarafım biraz daha beklemem konusunda baskı uyguluyor. Dur diyor yaşayacağın ve göreceğin daha çok şeyin var. Bu hayat senin daha çok kalbini kıracak. Ben artık kırılmak istemiyorum o kadar çok kırıldım ki artık kırılmayı bırakıp paramparça nasıl olunur diye araştırmaya başladım ve hep aynı sonuç çıktı. Hükmen Mağlup...

 Sessizce çok sessizce büyüdüm kimse duymasın diye sesimi hiç çıkarmadım. O kadar çok yarım kalmıştım ki vücudum, organlarım hepsi bir bir ölüyor yaşama arzusunu yitiriyorlardı. Bir dizide bölüm başına yazılan yaklaşık doksan sayfalık bölümde hiçbir zaman kendi rolümü yazmıyordu senarist. Ve beklediğim bölümü hiç oynayamadan hep bekliyordum, hep bekledim her şeyi bekledim. Kendimi kandırmak adına beklemeyi seçtim. Palyaçonun geleceğine inandım sonuçta o bir palyaçoydu şapkasından ceset çıkarabilen biriydi ve hiçbir zaman kimseyi güldürememişti. İnanıyordum elimde başka kozum kalmamıştı çünkü o geminin mutlaka bir gün geleceğine inanmıştım. Benim ömrümde ince ince sızan ve kimselere göstermeyen bir acı ve o acıdan akan kan var aslında. Artık kırılmayı geçtim. Çünkü kırılacak hiçbir yanım kalmadı heryerim kırıldı, Eylül ayı son kozunu oynayarak terk etti beni ama bu kez bu kadar kırılacağımı hiç tahmin etmiyordum. Kırılacak başka yerlerimin kaldığının farkına varmış oldum böylelikle. Ve nasıl oluyor da ben nefes alabiliyorum şaşıyorum bazen... Daha ne acının içine batabilirim. Daha ne kadar üzerime kara bulutların gezinmesine yardımcı olabilirim. Daha ne kadar yaşıyorken ölebilirim. Daha ne kadar.

 Ben sessizce büyüdüm büyüdüğümü kimse görmedi. Ben büyümekten korkuyordum ama biran önce o hayattan kurtulabilmek için tanrıya dua ederdim biran önce büyümek istiyorum derdim büyüdüğüm gün daha fazla büyümek istemedim. Hep dedim benim hayatım kırık dökük bir bina gibidir ve ben o binanın en alt katında nefes almaya çalışan biriyim sesimi duyan biri var mı dediklerinde sesimi dahi çıkaramayan insan benim.

 Ben sessizce büyüdüm ve bir palyaço ile tanıştım hiç görmemiştim hayatım boyunca bir palyaçoyu, nasıl bir şeydir diye hep düşünürdüm. Sonra bir palyaço ile tanıştım aslında meslek gereği bu işi yapıyormuş normalde Bilgisayar Mühendisi olarak kendine ufak bir yer açmış sonra işler kötüye gitmeye başladığı gün o ufak dükkanı da satmak zorunda kalmış. Baba yadigarı olan o ufak dükkan gözlerinin önünde uçup gitmiş sokaklarda yatmaya başlamış bir kaç iş bakmış ama hiç biri olmamış hep hüsran hep hüsran karşısında umudunu asla yitirmemiş derken bir gün palyaço olmaya karar vermiş hüzünlü palyaço adını almış. Mahallenin bütün kalbi kırık çocukları akşamları yanına gider gece geç saatlere kadar başka hayat hikayeleri anlatır çocuklarda dinlermiş. Derken yine bir gün hüzünlü palyaço o mahalleye gelmemiş aradan bir kaç gün daha geçmiş yine yok mahallenin en aşağısında parkta kalıyormuş oradaki insanlara sormuşlar kimse ne gören olmuş ne duyan sır olup uçup gitmiş hüzünlü palyaço. Zaman o kadar çok hızlı akmaya başlamış ki mahallenin müstakil evleri bir bir yok olmaya başlamış ve içlerinde yaşayan insanlarda bir bir o mahalleden ayrılmaya başlamışlar. Hüzünlü palyaçoyu gören olmadığı gibi nereye gittiğini de bilen yokmuş. Mahalle halkı bu duruma kayıtsız kalmamak adına polis ardından bir bir civar hastaneleri araştırmaya başlamışlar ama hiç bir zaman bulamamışlar o palyaço o kırık kalpli çocukları bıraktığı gün hayatı terk etmiş.

 Ben büyüdüm büyümek istemiyordum hep çocuk kalmak istiyordum ama olmadı. Beni buna zorladılar. Kalbim bu kez paramparça oldu on altı yaşında bir erkek kardeşimin olduğunu öğrendiğim gün kalbim kırıldı ve aynı kalbim daha on dört yaşında bir kız kardeşimin olduğunu söyledikleri gün ikinci kez kırıldım. Ve kırılmaya aynı hızda devam ediyorum. Aynı hızda paramparça olmaya devam ediyorum...


Bölüm sonu.....





3.09.2015

son madde


   Kimsenin kahramanı yoktur, masallarda yaşamıyor olsaydık eğer. İlk yürümeyi öğrendiğimde hayal kırıklıkları battı ayaklarıma ve bir daha yürümek istemedim o günden sonra kanım asfalta bulaştığı gün hayattan nefret ettim fonda Bob Dylan bağırıyor, Haris Alexiou yunan müziği eşliğinde tanrılara dua ediyordu küçüktüm tanrı tarafından terk edildikten sonra yeni bir dine ihtiyaç duydum. Yoktum çünkü buralarda olmayan ülkelerde, bilmediğim gezegende. Kalbim ağrıyordu ve sızlıyordu. Sızıntı şeklinde kalbimden kan akıyordu. O kadar çok kimsesiz ve yalnız başıma kalmıştım ki geceleri en çok geceleri sesimi kimsenin duymadığı saatlerde kalbim acıyordu. Kırılmıştım her yanımdan başka kırıklık akıyordu ağlanacak halime hep gülüyordum çünkü aynada bana bakan biri yoktu başka biri vardı ve rolünü ustalıkla sergiliyordu ödülleri topluyor gece olunca paylaşıyorduk kimin payına en çok kırıklık düşerse ilk o anlatıyordu hayat hikayesini ve her seferinde hep ben anlatıyordum çünkü konuşacak kimsem yoktu ve yapayalnız kalmıştım koca şehirde en çok korktuğum şey, en çok hayal kırıklığına uğradığım şey yalnız kalmaktı yapayalnız kalmak, kimsesiz kalmak beni en çok üzen hadise yalnız kalmaktı. İntihar etmeyi denedim belli bir süre aralığında ama başarılı sayılamadığım için karne notum hep sıfır geldi ve ben sürekli aynı okula gitmeye, aynı sınıfta okumaya, aynı dersleri görmeye devam ettim. Artık anlıyorum bazı şeyleri yalnızım ben, kimsem yok, o kadar çok yalnızım ki oturduğum odada otuz beş metrekarelik odada intihar etmeye kalksam kimse sesimi dahi duymayacak. Artık korkuyorum ben çünkü yeni bir eylül ayı demek yeni bir kaybediş demek benim için ve yeni hayal kırıklıkları demek. Her hayal kırıklıklarım bana ders oldu bir sonraki sınavda sorulacak soruya çalışma zamanım oluyordu çünkü ama bir sonraki sınavda hiçbir zaman aynı soruyu sormadılar ve ben sürekli belkide bu yüzden sınıfta kalmaya devam ettim. ve belkide bu yüzden sürekli kırıldım. Aynada ben yoktum çünkü aynada olan başka biri vardı bana bakıp gülen biri ve benim düştüğümü gören biri. Kullanmamıştım maddeleri en ağır maddenin aslında son darbe olduğunu bildiğim kadar ama artık elimde o var hayata karşı gülümseyip siktir çekme fırsatım var çünkü elimde olan son biletle siktir çekme şansımın yüzde doksan dokuz olduğunu bildiğim kadar. Hayal kırıklıklarımın biteceği bir bilet ve sonsuz uykuya dalacağım bir bilet satın aldım kendime bedavaya çünkü artık intihar eylemleri tozlu raflardan uyandı, uyandırıldı. Masada bulunan bilet beni sonsuz evrene uğurlayıp arkamdan kocaman bir gülümsemeyle el sallamasını hayal ediyorum. Çünkü ne o limanda beklediğim insanlar gelecek ne her şey düzelir sıkma canını denilen insanlar kimse ama kimse gelmeyecek o limana bekleyen beklediği ile kalacak. Hayat hikayelerini öğrenilen ve öğrendikten sonra bir piç gibi ortada bırakılacak olan kişi ve kişiler gibi... Kumdan yapılan kalem vardı deniz suyu yıktıktan sonra bir daha denizin yakınına kale yapmamam gerektiğini öğrendim. Ağlamayı bıraktığım gün büyümem gerektiğini ve biran önce hayata karşı mücadele etmeyi öğrenmeliydim ama güçsüzdüm ve zayıftım çok kırılmıştım çok çabuk kırılıyordum. Hüzün yapışmıştı boğazıma doktora gitmeye karar vermiştim bu yüzden boğazıma yapışan bu hüzne bir ilaç vermesini istediğimde öyle bir ilaç olmadığını senin ilacın son vuruş olduğunu ima etti. Uyuşturucu denilen maddenin bütün sıkıntılarımı geçireceğini beni başka dünyaya bırakacağını hatta ve hatta küçük prens gibi olacağımı ima etmişti ve cebime son maddeyi koyduktan sonra eve yollamayı seçti. Masada iki bira bir paket sigara eşliğinde duran adı uyuşturucu olan bir madde var. ''Ölüm allahın emri şu ayrılık olmasa''

   Aynada bana bakan çocuğu çok iyi tanıyorum o kadar iyi tanıyorum ki elinde sadece bir umutla kalmış ve beklemeyi sürdüren geleceğine bir gün mutlaka birinin geleceğine inandırılmış bir çocuk var aynada ama kimsenin gelmeyişi ve aksilik üzerine başka aksilik çıkması dahada güçsüz duruma sokuyor bu çocuğu ve dahada dibe en dibe batıyor çırpınmaya devam ettikçe dahada saplanıyor. Bulaşan bu kirler alnıma birer etiket gibi meydana çıkmasını sağlıyor. Ve ben günden güne umudunu kaybeden biri oluyorum her gün başka bir umudum yok oluyor. Yoruldum ve tükendim artık..

   Başka bir sokakta kaybolmuştum önceleri ruhumla karşılaştıktan sonra elimde bulunan dualar yere düştükten sonra dehşete düşmüştüm ruhum beni terk edeli o kadar çok olmuştu ki kendime inanmayı seçmiştim. Kaybedecek bir şeyim yoktu çünkü inanmak zorunda olduğum için. Cebimde bulunan son duaları yere fırlattıktan sonra bir daha kimseye inanmamam gerektiğini hayatımı başka kimseye anlatmamam gerektiğini öğrendim. Çünkü ben kime hayatımı anlatsam hep suçlu ben çıkıyordum. Susmayı denemeye karar vermiştim son kez hayatımı birine anlatacağım konusunda ve 33. peronda hayatımı başka bir kadına anlatmaya karar verdim anlattığıma pişman olduktan sonra başka bir hayal kırıklığı yaşamadım. Yalnız, kimsesiz kalmaya devam etme kararı aldığımı bilmedim ben yada kim tarafından verildiği konusunda fikrim olmadı. Nasıl matematik konularında zayıflığımı biliyorsam nasıl bir havuz problemini çözemiyorsam öyle bıkmıştım kendimden öyle sıkılmıştım kendimden ve öylece kalakalmıştım bu şehirde. Okumaya karar vermiştim beni en çok onlar anlar ümidiyle önce şairleri tanıdım sonra güzel insanları tanıdım ve beni biraz olsun anladıklarına inandım, şiirlerde kaybolduğum gün aklıma geliyor başka bir şiirde yeni bir umut kuruyordum. Bu yüzden okumaktan hiç sıkılmadım ve son istediğim evdeki kitaplarıma asla ama asla dokunulmaması. Ben kendi yolunu kaybetmiş biriyim aslında ve bir daha o yola girme konusunda çok fazla düşünceye sahibim. Bitmekle anlamak arasında milyonlarca cümle, milyarlarca sözcük biriktirdim ve biriktim, taştım o kadar çok su aldı ki yüreğim dahada fazla gidemeyeceğimi anlamış oldum çünkü benim yolum aslında çölde sürekli aynı yere dönüp dolaşan bir seyyah olduğumun farkına vardım. Denizde oltayla balık tutmaya çalışan kişi ben değildim sadece o oltanın ucuna takılıp bir umut arayan kişiydim ve hep yanlış oltaya takılmam sonucu kaybettim ve aynı hızla kaybetmeye devam ediyorum.

   Benim rolüm bitti artık çünkü başka rolde daha oynayacak gücüm kalmadığını söyleyip durdum, artık söylememe kararı alıp siktir olup gitmem konusunda hemfikirim. Çünkü çok fazla yoruldum ben. Masada bulunan son maddeyle uçan halıya binip siktir olup gitmeyi düşünüyorum buralardan. Kırdığım ne kadar çok insan varsa asla ama asla hiçbirinden özür dilemiyorum çünkü ilk onlar başlattı ve ilk siz kırdınız beni...



son...







18.08.2015

Mektup


         Sevgili Babacığım;
 

   Nasılsın, iyi misin? Umarım çok iyisindir. Ben iyiyim hatta o kadar çok iyiyim ki bunu sana yazdığım bu kağıtta anlatamayacak kadar iyiyim diyebilirim. Biraz canım sıkıldı sana yazmak istedim, umarım bu mektup eline geçer geçmez sende bana bir şeyler yazıp gönderirsin. Evimizin karşısında bulunan bakkaldan almış olduğun sarı kamyonetimi kırdım biliyorum en çok onunla oynardım, en çok onunla zamanımı geçirirdim sokakta ama sen gittikten sonra o kamyonetin hiç bir anlamı kalmadı. Sen gittikten sonra evimizin hiç bir anlamı kalmadı. Sen gittikten sonra ben büyüdüm, aslında kocaman bir adam oldum senin deyiminle. Bana hep derdin büyüyeceksin sende benim gibi, ama sen neden gittin, ben hiç anlamadım baba. Sen gittiğinden beri çok acı çektim ve halada çekiyorum o kadar çok acı çektim ki artık başka nasıl bir acı vardır diye bunları araştırır oldum. Ölmeyi denedim mesela ama olmadı elime yüzüme bulaştırdım ve her seferinde seni bekledim geleceksin umuduyla ama sen hiç bir zaman gelmedin baba. Çocuktum daha ben, mahallenin çocukları benimle çok dalga geçtiler baba ve bana hep piçsin diyerek yanlarına almadılar çok gocunuyordum ne yalan söyleyeyim. Piçin, piç olmanın ne olduğunu bilmediğim için evimizin kömürlüğünde çok ağladım kimseler görmesin diye ne yalan söyleyeyim çok canım yanıyordu ama artık büyüdüm sen piç birisin dediklerinde artık umursamıyorum çünkü çektiğim acılar o küçük bedenime o kadar çok ağırlık yapmıştı ki öğretmenlerimin isteği üzerine bu çocuğun çektiği acı çok fazla diye bir yıl okula gelmemem için izin vermişlerdi. Hani ben gelmeyeceğim beni bekleme deseydin eğer bir şey söylemiş olsaydın eğer seni beklemezdim baba ama bana hiçbir şey demedin ben hep geleceksin umuduyla bekledim seni sokakta. Çok canım yanıyor ama o kadar çok canım yanıyor ki artık dayanamıyorum ve artık ölmek bile fayda etmeyeceğinden korkuyorum. Yaşamaktan yoruldum ben. O kadar yoruldum ki, ölmeye bile gücüm kalmayacak diye korkuyorum. Sevgili babacığım eğer sen beni bi pazartesi günü yağmurlu günde terk etmeseydin hayat bu kadar zor olmazdı belkide benim için kim bilir sana söylerdim sende o hayatın ağzını burnunu kırardın ama sen en çok beni kırdın bu dünyada ve en çok beni parçaladın külümden doğmamak adına yerle bir ettin beni... Benim artık umudum falan kalmadı hatta dünyanın en kötü insanı ben olayım, dünyanın en iğrenç insanı ben olmak isterdim ama tutunacak bir dalım olsa belkide bunlar başıma hiç gelmezdi. Ben kimi sevmeye kalksam hep yara aldım çok yaram var benim mesela bana yalanda olsa kimse seni seviyorum demedi biliyor musun baba? Gerçi sen beni bıraktığında ben daha beş yaşındaydım nereden bileceksin ki özür dilerim bazen çok saçmalıyorum bazen durduğum yeri bilmiyorum. Ben dayanamıyorum artık bittim çünkü başka acı falan kalmadı yüzüme takmış olduğum maske solmaya başladı yalandan gülmelerim, yalandan benim bir şeyim yok demelerim artık canımı acıtıyor o kadar çok canım yanıyor ki daha fazla ne kadar kaybedebilirim diye düşünüyorum ama kaybedecek başka bir şeyimin olmadığını anlıyorum artık. Kalmadı artık kaybedecek bir şeyim kalmadı, bittim çünkü, tükendim...

  Ölmekten yoruldum ben, her gün ölü biri olarak sokakta gezmekten yoruldum ben, vücudumda bulunan yara izlerinden yoruldum ben, yaşamaktan yoruldum, ben artık nefes almak istiyorum baba artık bir umudum olsun istiyorum, tutunacak bir dalım olsun ama kötü biri olayım ben... Sana bunları yazıyorum çünkü sen beni terk ettiğinde ben daha henüz beş yaşındaydım ve küçüktüm ama terk ettikten sonra büyüdüm. Benim hikayem falan kalmadı, inandığım bir masal, benim hiçbir şeyim kalmadı. Ben yokum artık baba yoluma çıkacak ilk engelde devrilmeyi planlıyorum artık benden bu kadar daha fazla ileriye gidemem ben....

  Dedim ya yaşamaktan yoruldum ben, o kadar çok yoruldum ki, ölmeye bile gücüm kalmayacak diye korkuyorum......


ve sustu, müzik çalmadı...














15.08.2015

sigara ve deniz


   Genelde okuduğum yazıları, sözleri yada hoşuma giden her neyse kolay kolay unutmam ama kimin yazdığı yada kim tarafından kaleme alındığı konusunda biraz unutkanlık olur bende yada yazan kişiyi umursamam öylede diyebiliriz biz buna her neyse yine öyle bir zaman diliminde şöyle başlamıştı sözlerine yazan kişi ''Allah aşkına bırakın büyük insanlık ideallerini vs. zımbırtılarını.. Herkes herkesin bir sigara içimi kadar umurunda. Bir sigara içimi üzülüp, bir sigara içimi dertleniyor sonra sigaramızı söndürüp boktan heveslerimizin peşine takılıp yanı başımızdaki insanların trajedilerini süratle unutuyoruz. hepsi bu.....'' Yani kişilere hayat hikayelerimizi ne kadar anlatırsak anlatalım ne kadar kendimiz hakkında bilgi verirsek verelim kimsenin umurunda değiliz. Evet doğru herkes herkesin bir sigara içimi kadar umurunda. Anlatan kişi ile dinleyen kişi arasında o kadar çok laf birikiyor ki bazen biriken o laflar sana geri dönüşüm olarak tekrardan geri dönüyor denilebilir de..

  Yeniden başladı her şey eylül artık bu sefer etkisi çok büyük bir yıkıntıyla baş başa bırakacak beni ağır ve bir o kadar sancısı büyük bir kalp kırıklığı ile ortada kalacağım biliyorum çünkü son iki haftadır yakınımda bulunan insanlar ölüyor, biliyorum çünkü kendi yüzünü gösteriyor artık eylül. Sevmiyorum eylül ayını, yıllardır bu böyleydi böylede sürüp gidecek ağır gelmeye başladı artık sanırım başka bir ağırlık ile daha fazla yüzleşme gibi bir eylemin olmasını istemiyorum aslında bakılırsa ben mutlu olmak istiyorum anayasa mahkemesinin ihlal edildiği ibrahimin de sevmeye hakkı olduğunu bilmelerini, gayrisafi milli sevgiden payıma düşeni istiyorum artık çok şey istemiyorum ve anayasa maddesine yeni bir maddenin, bilmem ne bendinin bilmem hangi harfine madde eklenirse artık,... tutunacak bir dalı olduğunu onu asla bırakmamak üzere yazıldığı noter onaylı devlet tarafından önüme koyulmuş bir madde istiyorum artık çünkü ben artık sevilmek istiyorum lanet olasıca dünyada darbe yapmaya kalksam neden darbe yaptın diye soracak olurlarsa devletin beni görmesini istediğimi ve benimde sevilmeye ihtiyacım olduğunu bilmelerini istiyorum çünkü yirmi beş yıldır beni kimse sevmedi sadece kuyu niyetine yada kurban niyetine kesmeyi ve susuz bırakılmayı uygun gördüler. Ben yoruldum amına koyim artık daha fazla elimle başka bir duvar kazamayacağımı bilmelerini istiyorum çünkü benim milatım doldu ve taştı boş bir kavanoz ne kadar su alabiliyorsa bende aynı hızda boşalttım diyebilirim çünkü beni o kadar çok kırdılar ki dolan tarafım hep boşaldı hep kırıldım bende, zamanda yolculuk yapmak gibi bir doğaüstü güce sahip olamadım ben sürekli birilerini bekleyerek geçirdim ama kimsenin gelmiyor olması beni bir kez daha kırmaya hükmetti ve  hükmen mağlup oldum bu maçta sahaya çıkan futbolcu gibiydim gol atamadım hiç bir zaman evet kabul ediyorum ama penaltı yaptırarak takımıma bir gol fırsatı yaşattım ama o da gol olmayınca hükmen mağlup durumuna düştüm ve kırıldım. O kadar çok kalbim kırıldı ki artık daha fazla nasıl kırılırım diye sorular çözmeye başladım çünkü biliyordum en iyi kırılan taraf hep ben olmalıydım hep ben yenilmeliydim ve hep ben kaybetmeliydim kırmızı kartla oyun dışı kaldığımda bile en çok benim hakkım olduğunu bilmeliydiler çünkü ben kaybetmek üzere kurulmuş bir oyuncaktım ve hangi çocuğun eline verdilerse yüzümü parçaladılar, kırılmak, darmaduman olmak bana yakışan bir eylemdi kendisi başka birisinin elinde sadece zaman kaybına neden olacak bir tür mistik olay oluveriyordu. Bir annenin yirmi yaşında oğlunu kaybetmesi gibi bir acı vardı ve o acıyı ben gördüm ve yaşadım bir kez de bunun için kırıldım ağladım. Ağlamak benim için kutsal bir cennet kapısı gibiydi ama o cennet kapısının eksik malzemeleri o kadar çok fazlaydı ki giren de çıkanda belli olmuyordu bu yüzden oturup bir köşe başında ağlamayı seçtim çünkü biliyordum kimsenin umurunda olmadığımı çünkü biliyordum hayat hikâyemi kimlere anlatsam sadece zaman kaybı olduğunu anlatılan sözcüklerin bittiği zaman sadece unutulacağını ve sadece bir sigara içimi kadar akılda kalınacağını biliyordum. Çünkü kimse kimsenin umurunda değildi her şey bir sigara içimi kadardı gerisi bizleri kandırmak için söylenmiş birer teselli notlarıydı. Boş bir müzik kutusu gibi içi boş bir ev gibi, eşyaları çalınmış yeni evli çift gibi bilmediği için şehrin ortasında bombayla ölen bir çocuk gibiydi aslında hayat. Buralara daha çok şey yazıp çok fazla konuşmak istediğim zaman dilimindeyiz şuan aslında pastanın en büyük tarafı artık bende kaldı,,, olması gereken buydu aslında benimde hakkım olan payıma düşeni aldım artık çünkü benim pastamdan o kadar çok yediler ki hep ben aç kalmıştım sanırım biraz olsun karnımın doyduğunu bilmem gerekecek...

  Ben tanrıya küsmüştüm, çünkü tanrı nietzsche yakmadı yada iskenderi, romayı, italyayı, tanrının ateşi hep insanları yaktı. Bu yüzden tanrıya kırgınım. Ve sırf bu yüzden müzikle ile aramda bir köprü var ve benim köprümü kullanan o kişiler her gün birilerini atıyorlar o denizde sürekli biri boğuluyor ve ben sürekli bir ölüm haberi ile karşı karşıya kalıyorum. Eylül artık yavaş yavaş hayatımın tam ortasına girecek ve ben yine kırılacağım bu sefer ağır ve sancılı geçecek ve bundan sonraki dönemeçlerde level atlamak yerine oyundan çıkmaya karar vereceğim yine ben, çünkü bir sonraki ağırlığı taşıyamıyorum diye yine kendime dert yanacağım sonra bunlarda geçecek yine alışacağım ben kaldığım yerden devam edeceğim aynı hızda aynı şekilde kırılmaya devam edeceğim sadece dinleyenler değil okuyanlarda sıkılmaya başlayacak çünkü aynı olaylar olduğunu bilecekler bilmeye devam edecekler ama dedim ya herkes herkesin bir sigara içimi kadar umurunda olduğunu. Sonra kaldığım yerden devam edeceğim hayatıma sıfırdan yine, sadece kalbim değil bu sefer ruhumda yorulacak çünkü o da anlıyor artık beni terk etmeyi en çok o istiyor ama yinede geçer ümidiyle bakıyor. Bitecek bunlar yalanda olsa yalan bir masalda olsa o yalanların içinde biri bana seni seviyorum diyecek ve ben ona inanacağım çünkü benim tutunacak yada tutmaya çalıştığım bir dalım yok hepsi çürümeye yüz tutmuş bozulmuş bir yiyecek gibi yada tarihi geçmiş rafta duran sadece çok olduğunu belli etmesi amaçlı orada süs olarak görevine devam eden bir tür eşya gibi...

  Yazarak kusmayı öğrendim ben, yazarak kusuyorum ben...



bölüm sonu......



2.08.2015

son evre -1


   ''Son evre artık, daha fazla ilerinin olmadığı bir son, bir otomobilin son hızı bu, ileride beni bekleyen kocaman bir duvar ve benim o duvara saatte üç yüz kilometre hızla kendimi bir böcek gibi ezmem. Bitti diyorum çünkü artık ilerisinin olmadığını yaşım gereği karar verebiliyorum. Delirmeyi öğrendim artık. Yirmi beş yıldır daha ne kadar acı çekebilirim diye düşündüğüm zamanlar vardı. Kaygan bir yolda aracın başka bir araca çarparak durabileceğini sadece maddi hasarla kurtulabileceğini öğrendiğim gibi ben yalnızca o kaygan yolda aracımı uçurumdan aşağıya sürdüm ve ne kadar ümitlerim, hayallerim, kalp kırıklıklarım varsa hepsi benimle birlikte uçurumdan aşağıya düştü sadece aracın sol camı açıldı ve ilk terk eden ölümü daha çok isteyen oldu. Önce kalp kırıklarım terk etti beni o kadar çok şiddetli çıktı ki cam parçalandı ayna kum gibi ortalığa dağıldı sırf bu yüzden insanların ayaklarını kanattı ve kanamaya devam etti. Sonra hüzünlerim terk etti ilk başta yakalayabilmiştim kolundan tutup lütfen gitme diyebilmiştim sesim kısılıncaya kadar çok bağırmıştım beni terk etmemesi yalnız başıma bir hiç olacağımı anlatmıştım ama ''bir hiç'' olmanın kendi vücuduma takım elbise gibi oturacağını söyleyerek terk etmesinin iyi etkisi yaratacağını beni kandırarak öğrendim. Kandırılmıştım yine aynı olay otobüs durağında beklediğim gibi bir şeydi yolcu etmek amaçlı sabah altıda kalkmış terminale gelmiş ve beni yolcu ettikten sonra on dakika sonra telefonuma mesaj atarak ben seni terk etmek zorundayım demişti, o gece onunla birlikte olmuştum, o gece sabaha kadar öpüşmüş ve sevişmiştik, yalnızca on dakika dayanabilmişti beni terk ettiğini yüzüme söyleyemeyecek kadar kırmıştı kalbimi elinden bırakmıştım yaralanmıştım çünkü soğuk havada yaralanmış bir kurt gibiydim artık ve başladığım yöne geri dönmüştüm terk edilerek başlamıştı bu aracın içinden ellerimi alıp kaçan hüzünlerim olmuştu bir daha onunla hiç konuşmadım. Aracın en arkasında bulunan ümitlerim yüzüme bakarak seni aptal insanlara güvenmemeyi sana milyon kez söyledim noterden imzalı kağıt dahi almıştım senin için ama sen her seferinde başka birine güvenmeyi seçtin diyerek küfür etmeye başlamıştı ümitlerim, seni adi orospu çocuğu diyerek en büyük küfrünü yüzüme vurmuştu. Çok daha ağır küfürler vardı bunlar sadece ara öğün için almam gereken protein tarzında bir şeydi adlarını hiç bir zaman bilmediğim bir tür yiyecekti.''

  Radyoda bir müzik çalmaya başlamıştı notaları sözleriyle bir ordu sürüsü üzerime gelen savaşmam konusunda kalemi yok etmek isteyen kişilerdi aralarında büyücülerinde olduğu bir savaştı bu kazanamayacağım bir savaş ve notasını kaybeden bir padişah olarak tahtan indirilmiş daha hiç bir ülkeyi alamayacak kadar yorgun olduğumu söylemiştim. En iyi iş olarak bir kahve yapmayı seçmiştim oturdum kendime bir kahve yaptım. ve küfür ettim

   Ben seni seviyorum sevgilim demek istemiştim uçurumdan düşmeye devam eden aracın içinde, ben seni seviyorum diye not düşmüştüm, kağıdı katlayıp yüreğime koydum. Çok fazla şiir biriktirmiştim yüreğimde ve çok fazla düşünüyorum. Delirmiştim artık doktorun beni dinlemeye başladığı zaman henüz ikinci cümlemde acil olarak hastaneye yatmam gerektiğini söylediği gün gülmüştüm hayatım boyunca ilk kez gülebilmiş biriydim artık aslında gülen taraf ben değildim delirdiğimi biliyordum ve her ne olursa olsun oraya kendimi kapatmamak adına doktorun bana vermiş olduğu kağıda imzamı atarak çıkıp gitmiştim beni bekleyen kimsenin olmadığı bir yere otobüse binip sahile gitmiştim saatlerce oturup kendi hakkımda konuşmuştum ve içiyordum kanıma karışan alkol beni ayakta tutuyor eve gitmem konusunda uyarılarda bulunuyordu. Elimde bulunan doktorun bana vermiş olduğu kağıtları önce denize atmıştım çünkü biliyordum deniz hiç kimsenin kirini kabul edemeyecek kadar temizdi gökyüzü gibi o da maviydi çünkü. Ve mavi kalabilmeyi başarmıştı o kadar çok kirletilmiş ve kirletilmeye yüz tutmuşlardı ki akrabası tarafından tecavüze uğrayan ve bunu kimselere söyleyemeyen sonra kendi canına kıymak isteyen biri gibiydi, denizde, gökyüzü de..

   BİTTİ artık çünkü daha fazla bir yol yok önümdeki engellerin amına koyayım o kadar çok engel çıkıyor ki daha fazla engel geçmeyi istemiyorum bundan sonra önüme çıkacak ilk engele takılıp düşmek ve yerden kalkmamak çünkü biliyorum hayatım boyunca sürekli düştüğüm yerden kalkmayı denedim ve her seferinde bir sikim olmadı başka engel çıkarak onları da geçmeyi denedim ama anladığım tek şey bir sonraki engel beni yüz metre ileride bekliyordu. Her engel daha sancılı ve acılı oldu ve daha fazla yüreğimin kanamaması adına daha fazla kırılmamak adına son noktayı koymayı tercih ediyorum çünkü bitti bu kez gerçek anlamda bittiğine inanıyorum ve sonumu koymak istiyorum biliyorum benden hiç bir bok olmayacağını biliyorum eğer bu engeli geçersem tekrardan düşeceğimi biliyorum çünkü.



bölüm sonu artık,,, kelimeler olmadan





27.07.2015

ada


   ''Ada'' için



  Her şey 33. peronda başlamıştı. Kaybetmeye yüz tutmuş halimdi, kırılmış bir köşeye atılmıştım. Sadece bekliyordum. Her şey 33. peronda başlamıştı, evet sürekli çıkmaz sokaklarda kaybolmam kendi ruhumun artık beni terk etmesi gibi bir eylem söz konusuydu bu, Yalnızdım ve kırılmıştım. Hüzünlerim orada kalmıştı yaşayamadığım bütün güzel anılarım o peronda bırakılmıştı. Bu sefer işler öyle olmadı bu sefer 34. peronda bekledim bir sayı fazlaydı ve bu kez bir gol daha yemiştim 33 sayısı beni terk etmiş yerine 34 gelmişti. Sıkılmıştım artık biran önce istanbul'u terk etmek istiyordum artık, Ve bir karar alarak antalya yerine bursa'ya gitme kararı almıştım ve şunu öğrendim istanbul harici her neresi olursa orada yaşayacağım konusu oldu evet sadece antalya değildi beni mutlu eden başka şehirde'de mutlu olabiliyordum başka bir şehirde'de nefes alabiliyordum istanbul harici. Yorulmuştum artık daha fazla acı çekmek yerine böyle bir karar almayı seçmiştim. Tanımadığım bir insan böyle fikri atmıştı ortaya kendisini henüz çok tanıma fırsatı bulamadığım bir insan tarafından beynimin sol köşesine bırakılan bir bomba sayesinde gitme kararı almıştım. Artık nefes alamadığımı biliyordum eylül yaklaşıyordu çünkü yeni bir kaybetme evrenime girmiş bulunacaktım. Eylül ayını ömrüm boyunca hiç sevmedim çünkü kendisi kene gibi yapışmış ve ölümcül etkileri olan bir tür böcek gibiydi hastanelik eden ve tedavisi olmayan bir tür hastalık gibiydi. Yinede her şeye rağmen sanırım üç saat gibi bir vakit geçirmiştik. Kimselere anlatamadığım bir çok şeyimi anlatmama dilimin çözülmesine yardımcı oldu sağ olsun beni dinledi kimselere anlatamadığım daha çok şeyim vardı karanlık tarafta kalmış bir kaç anım dışımda bir çok olayımı anlatmıştım rahatlamıştım artık yüküm azalmıştı. Sıkıntılarımı, dertlerimi kimselere anlatamayan bir insan olduğumu anlamıştım. Geçmişti artık ama daha henüz hiçbir şey bitmemişti sadece geçtiğine dair inandırılmıştım. Karanlık tarafımı kimselere anlatamayacağımı çok iyi biliyorum, karalıktan korktuğum gibi sırf bu yüzden benimle ölüme geleceğini çok iyi biliyorum. O gün onu beklerken bir mektup yazmak istedim ama lanet olasıca kalemin mürekkebi akmıştı yıllarca yanımda taşıdığım kalemde beni yarı yolda bırakmış ve elime bulaşmıştı. Yazamadım olmadı... Kalem orada kaldı, mektup içimde, sözleri dilimde

  Evet eylül yaklaşıyor ve ben korkuyorum gerçek anlamda korkuyorum sanki bu kez çok daha kötü şeyler olacak gibi bir sonraki evrim daha sancılı olacak gibi, korkuyorum çünkü yeniden kaybetmeye başlayacağım, korkuyorum çünkü artık delireceğimi biliyorum, korkuyorum çünkü yalnızım, korkuyorum çünkü o kadar çok devamını getiren şeyler geliyor ki dilimin ucuna daha fazla söyleyemiyor daha fazla konuşamıyorum. Sadece korktuğumu biliyorum. Kalbim o kadar çok ağrıyor ki sanki yazacağım ve yazmaya başlayacağım yazılarda kendimi keseceğim gibi şeyler aklıma geliyor. Kumar masasında terk edilmiş ve kredi kartı borçları yüzünden eve haciz gelmiş eşyalar yerine beni vermeyi tercih edilmiş gibiyim. Sonsuz bir karanlık burası aslında sonu olmayan bir karanlık mutsuzluğun evrimi, mutlu olmayan....

  Daha fazla ne kadar kırılabilirim diye kendimi sorduğum sorular oluyor. Çünkü işler kötüye gitmeye başlıyor. Cevabını alamadığım sorularla baş başa kalıyorum, Bitmeyen bir sancı ile bitmemek üzere kutsal kitaplara yazılmış bir ayet gibiyim anlamını yıllar önce birileri tarafından değiştirilmiş bir ayet gibiyim.

  Zaman çizgisi dedikleri yerde yaşamaya devam ettikçe daha fazla bilgi sahibi olmaya başladım daha fazla öğrendim kendimi geliştirdim. Her konuda daha fazla çok şeyi öğrenmek için kendimle yarışır oldum. Bitmek bilmeyen bir öfke vardı çünkü içimde kusmak istiyordum vücudumdan çıkan mikropları tükürmek istiyordum. Olmamıştı tabi her bir hücreme yapışmış bir hastalık söz konusuydu doktorların daha fazla umut etmediği bir hastalıktı kendi umutsuzluğum'da Yolunu kaybetmiş bir seyyah olarak devam ediyordum. Ben Mecnun değildim zaten Leyla'mı bulamayacak kadar çok çöl görmüştüm ve o çöllerde çok susuz kalmıştım kimselerin su vermediği o çölde ölüme çok tanık oldum, Yusuf olmuştum, kuyulara atılmış biriydim çünkü. İnsanlar tarafından çıkartılıp çıkartılıp kuyulara atıldım ben..

   Ve hep dediğim gibi ''mutsuz olan bir adamla kimse mutsuz olmak istemez''...

ve her şey için tekrardan sana teşekkür ederim. Sevgili ada beni dinlediğim için.....


bölüm sonu...




19.07.2015

tek virgül


   Benim adım Acı saf ve kirlenmiş, kirletilmiş bir acı. Müziğe küsmüş biriyim, beş yaşında ruhumu iblise sattıktan sonra dilimi bakkaldan aldığım bir jiletle kestim. Kimseyle konuşmak istemiyordum tam elli iki gün kimseyle konuşmadım. Sustum, susmanın adaletini öğrendim, üniversiteye başlayıp susmak hakkında bir tez yayınladım. Konu o kadar derin ve anlam verici bir hal almıştı ki tanımadığım insanlarda susmayı tercih ettiler, bir gece yarısı kendimi kesmeye karar verdim. Beynimin içinde bulunan maddeler o kadar çok ağır vermeye başlamışlardı ki beynimi Galata Kulesinden atmaya karar verdim ama görevliler izin vermeyince sahile inip bir paket sigara içtim hayata küfür ettim...

  Benim adım Kanamak, vücudum o kadar çok kanamaya yüz tutmuştu ki ne kadar da ikiyüzlü biri olduğum aklıma geldi. Bir şey yapmalıydım bir şey yapmalı vücudumdan kurtulmalıydım. Yapabileceğim tek şey organlarımı satmak oldu. Tanıdığım ve tanımadığım insanlar bir bir organlarımı sökmeye başladılar her biri kendi alanında uzman doktor gibiydiler ve her biri kusursuz bir şekilde bir organımı aldı. Kanıyordum artık biran önce tedavi edilmeliydim. Sonra tanımadığım daha sonra tanımaya fırsatım olduğu bir insan tarafından iyileşmeye başladım. Eksik olan tek şey kanamaya devam ediyordum.

   Benim adım kırılmak, o kadar çok kırıldım ki kalbimin olmadığını hissetmeye başladığım günler oldu. Seviyordum ama her sevginin ağırlığı o kadar çok yük bindiriyordu ki daha fazla sevemeyeceğim günler aklıma geldi. Kırılmış biriydim bir köşe başında terk edilmiştim. kimsesizdim en ağır madde sanırım ölmeye beş dakika kala bir şeyler yapmak istemen gibi ben bir şey yapmak istemiyordum artık biran önce tanrı tarafından kırmızı kartla oyun dışı kalmak sahayı terk etmek istiyordum o kadar çok terk edilmiştim ki başka kırılmaların acılarını da yaşıyordum. Benim gibi insanlar yoktu çünkü onların hayat hikayeleri farklıydı her insanın hayat hikayesi farklı bir rol içindeydi. Benim rolüm konuk oyuncu gibiydi sadece arkalarda görülmem yetiyordu. Kaçmak istedim sonra ve bir kez daha ölmek istedim. Ölümü o kadar çok yakıştırmıştım ki bunu babam öldü lafını sol koluma dövme yaptırdıktan sonra öğrendim. Zamanla her şeyi öğrenmeye başladım. Terk edilmeyi, kimsesiz kalmayı, yalnız yaşamayı alışmıştım ama tek bir şey hariç yalnız kalmaya alışamamıştım yalnız kalmak bana göre değildi. Korkuyordum ve sadece korkuyordum...

   Benim adım parçalanmak, dağılmış biriydim artık. Her caddede bir organım vardı ve her köşe başında düşürdüğüm kitaplarım, şiirlerim vardı. Düşmüştüm o kadar hızlı düşmüştüm ki kimse yerden kaldırmadı. Bir insan bir kere yere düştüğü zaman kimse ona bir daha asla elini uzatmaz. Çünkü yere düşen insana bir tekme vurmak adetten olarak görürler. Paramparça olmuştum artık daha fazla parçalanmaya gerek yoktu yanıma yaklaşan o insanlarda düştüğüm yerden bir şeylerimi çalmaya başlamışlardı. Önce cebimde bulunan paramı aldılar, sonra hayatımı, Para önemli değildi kazanabilirdim tekrardan ama hayatımı almaları beni çok üzmüştü ve kalbim bir kez daha kırılmıştı.

   Benim adım beklemek, hep bekleyerek geçirdim ömrümü hep birilerini bekledim. Kimse gelmedi ama hiç kimse gelmedi. Limanda bazende tren istasyonunda bekledim birilerini ama en çok otogarlarda beklemeyi seçtim. Her bekleyiş bir umuttur dedim ama her bekleyişin sonunda kimsenin gelmemesi hüzünlenmeme neden oluyordu. Canım yanmıştı bu kez fonda çalan müzik sanki ruh halimi anlatıyor gibiydi. Ömrümün yarısı hep birilerini bekleyerek geçirdim kimsenin gelmemesi beni o kadar çok üzmeye başlamıştı ki bir daha kendime söz verip beklememeyi öğrendim. Sonra bir kıza aşık oldum geleceğini söylediği gün beklemeye karar verdim gelmeyeceğini öğrendiğim gün, Uyuşturucu kullanmama neden oldu. Ağır bir yara almalıydım artık kandırılmış biriydim artık, zaten en ağır yarayı beni kandırarak yapmıştı uyuşturucu sadece beni teselli etmesi amaçlı ortaya atılmış bir durumdu.. Ve tek yapabildiğim şey kırıldım....

   Benim adım delirmek, en sonunda delirdim. Artık son kozum vardı elimde ya kalacaktım yada delirmeye yüz tutacaktım. Delirmeye karar vermiştim bende çünkü elimde başka bir şeyim kalmamıştı. Önce sevdiğim insanlar terk etmeye başladılar beni ardından başka insanlar, zaman bir su gibi ilerledikçe kırılmaya devam ettim hiç durmadan sürekli kırıldım ve kalbimin kırılmasına daha fazla dayanamıyordum. Canım o kadar çok yanmıştı ki sırf bu yüzden kimseyi kırmamayı seçtim acısını en iyi ben biliyordum çünkü kırılmanın nasıl bir şey olduğunu milyar kere öğrenince başka insanların kırılmasını sırf bu yüzden istemedim ve her seferinde kırılmaya ben devam ettim. Delirdim artık morfin bir şeyime yaramıyor ne kadar çok kullanırsam kullanayım daha çok kanıma karışan bir madde olarak görüyordum.

  Benim adım yok, aslında olmayan bir adla yaşamaya devam ediyorum. Hep bir gemiyi bekliyorum gelmeyeceğini bildiğim bir gemi beni alıp götürmeyeceğini bildiğim bir gemi. Kırılmaya her gün daha fazla devam ediyorum. Daha çok acı çekiyor daha çok parçalanıyorum. Benim kalbim kırık sadece tedavisi olmayan bir rahatsızlığım var. Ben daha fazla önümü göremiyorum ve bu sisli dumanda daha fazla ilerleyemiyorum her günüm daha acılı geçiyor ve daha sancılı. Dedim ya benim sadece kalbim kırık....





bölüm sonu......




12.07.2015

soru işareti


   Çayı kulplu büyük bardakta içerim, üç şekerli, sırf bitmesin diye, çok fazla soru biriktirdim yine. Komik gelecek biliyorum ama çok özledim.. Kimi yada kimleri diye yazmak istemiyorum ama özledim işte. İki gündür duygusallığım üstümde dokunsa biri oturup ağlayacağım o derece yani, neyse bunları belki daha sonra açıklarım ama şimdilik bazı şeyleri yazmak istiyorum aslında bakılırsa hiç bir şey yazmak istemiyorum ama pazartesi günü buraya benim için çok özel bir yazı ekleyeceğim o da burada dursun diye sonuçta o yazınında büyük bir önemi olduğunu biliyorum pazartesi günü buraya yazmayı planlıyorum bir şeyler olmazsa artık. Öncelikle kitap işi yani roman kalktı yani olmadı uzun bir süreliğine ertelendi diyebilirim, senaryo işi şuan belli değil, hayalimdeki iş gerçi onu yazmamıştım ama dükkan falan bakıyordum onu açmak için uğraşıyordum ama gerçeği söylemek gerekirse o da olmayacak nedeni kira ve gerçek anlamda çok yüksek bir para gerekli benim ömrü hayatımda o kadar parayı bir araya getirip hayalimdeki dükkanı açmam ise ömrüm yetmez yani anlayacağınız yine hayallerim bir sonraki bahara kaldı, diğer bir işle olmayacak bir bahara kaldı diyebilirim. Olmuyor işte ben ne hayal edersem edeyim ne tür bir dünya kurarsam kurayım olmuyor götümde patlıyor yani. Çok özledim, dedim ya gerçekten çok özledim olmayan hayallerimi özledim mesela, olmayacak hayallerimi, yaralarımın iyileşmesini özledim mesela, yeniden nefes almayı özledim, gülmeyi özledim, hayatım boyunca mutlu olamadığım için mutlu olmayı özledim. Yorgunluğumu her seferinde dile getirdim artık daha fazla yürüyemeyeceğimi söyleyip durdum, doğru olan bu, kendime o kadar çok doğru biriktirdim ki bir köşe başına koyup terk etmek istiyorum artık. Terk edilmenin nasıl bir adalet olduğunu yaşatmak istiyorum. Altı yaşındaydım sürekli araçların arkasına takılırdım o zamanlarda oturduğum evin ilerisinde tır araçları gelirdi bende sürekli onların arkasına takılırdım bilmiyorum ama çok hoşuma giderdi bir gün yine aynı şeyi yapmıştım ama tır şoförü o kadar çok hızlanmıştı ki bırakmak zorunda kalmıştım tırın kasasını ve sol bacağımın derisi tamamen kalkmış ve soyulmuştu o taşlık yola kanımı bırakmıştım ilk kez hayatımda kanım akmıştı ve ilk kez hayatımda canımın yandığını hissetmiştim o kadar çok canım yanmıştı ki camiye gidip bacağıma su tutmuştum bende tam bir hafta boyunca acısını çekmiştim. Ve ondan sonra kanamaya devam ettim sürekli ama kanadım hiç durmadan, kanımın bittiği günlerde kan takviyesi yapıp tekrardan kanamaya devam ettim.

  Yazmak benim için dünyamda en iyi etkisi olan bir şey ve en iyi şekilde kendimi ifade edebildiğim bir durum söz konusu. İsa gibiyim artık çarmıha gerilecek bir vaziyetteyken tanrı tarafından göğe alınmış ve insanları seyretmem için yıllarca bir bulutun üzerine konulmuş şekilde bekliyorum. Yani aslında çarmıha gerilmiş ve tanrı tarafından göğe alınarak yalnız bırakılmış bir şekilde bekliyorum her iki şekilde de hüznüm ve acılarımı dile getiriyorum, ve her iki şekilde de kalbimin kırıklığını söylüyorum... Kırılmış biriyim ben sezon finalini yapmış bir dizi gibiyim, bir sonraki sezon için hazırlıklarımı sürdürürken reytinglerin düşmesi sonucu kanaldan kaldırılan biriyim ben. Çöpe atıldım aslında ama sürekli kendimi kandırmam sonucu hep bir umut dilenip durdum bir köşe başında, bir caddede, bazende bir cami avlusunda ve sürekli geri çevrildim ve her seferinde kırılmaya devam ettim. Kalp kırıklığının nasıl bir duygu ve his olduğunu o kadar iyi çözdüm ki artık insanlarla değil tanrı ile yarışır oldum ve iblisin aslında kötü biri olmadığını çok iyi anlıyorum, kötü olan iblis değildi ve hiç bir zaman olmadı...

  Bir insan daha neler yazabilir diye düşünüyorum bazen sonra aslında ne kadar çaresiz olduğum aklıma geliyor o kadar çok çaresiz biriyim ki ümitlerimin kalmadığını anlıyorum bir bir umutlarımı yaktıklarını görüyorum. Kendi gözlerimle şahit tutuluyorum.

  Şizofren Hastanın Mektupları adı altında yazılar yazıyordum eskiden aslında o şizofren kişinin hayatını anlatıyordum bir bakıma ama kimse anlamadı onu, her insanın kalbi kırık evet biliyorum bunu yeryüzünden kalbi kırılmamış hiç kimse yoktur mutlaka ama mutlaka biri ve birileri tarafından kalbi kırılmıştır bir yada birden fazla. Ben her zaman dedim benim hayatım yıkık ve çökük, bir binanın en altında yaşıyorum, sadece nefes alabiliyorum hepsi o kadar bildiğim o kadar çok şey var ki bir gün o binam tamamen çökecek ve nefesimin kesileceğini bildiğim gibi. İntihar eylemleri tasarlamak istemiyorum artık çünkü tasarladığım ne kadar intihar varsa hiçbiri tutmadı modası geçmiş bir ürün gibi stokta kaldı yani bir köşeye atılışını seyrettim. Saattin kaç olduğu hiç umurumda değil, gündüzün gece olduğu gibi. Gece olunca işte en çokta gece olunca hüzünlenirim ben...

  Sanırım o gemi gelmeyecek aslında gelecek demişti ama gelmeyecek yalan söyledi üzülmeyeyim diye belkide ufak bir yalan söyledi keşke söylemeseydi keşke doğruyu söyleseydi gelmeyeceğim deseydi belkide o zaman beklemezdim hiç bir zaman.

  Hep dedim burası benim evim oldu diye, çünkü bir tek burada doğrular var, bir tek burası bana yalan söylemiyor beni kandırmıyor. O kadar çok kandım ki artık kanacak kimsemin olmadığını anlıyorum. Ben hep yazmak istedim ve hep kaçmak istedim ve sürekli bir köşe başında tuzağa düşürüldüm gölgemin ölümünü izledim. Elimde yüreğimde bulunan ne kadar güzel sözler varsa hepsi yere düştü kanadım, kanım aktı, sonra sol ve sağ gözümden böyle yağmur gibi bir şeyler düştü hiç çözemedim matematiğe nasıl anlam veremiyorsam öyle çözemedim hep bir havuzu doldurma telaşı içinde açık bırakıldı gözlerim ve ne sağ gözüm doldurabildi A havuzunu, ne sol gözüm doldurabildi B havuzunu sadece taştı o kadar ve havuz problemleri hiç çözülemedi... Bir kadına yeniden aşık olmayı çok isterdim mesela beni sevmesini, saçlarımla oynamasını, birlikte gülmeyi, hiç bilmediğimiz bir konu hakkında ağlamayı, birlikte kitap okumayı, kavga ettiğimiz günlerin ertesi günü birbirimize mektup yazmayı hatalarımızı kendi el yazımızla kağıda dökmeyi birden fazla özür dilemeyi, birlikte deniz kenarında çay içmeyi,  ama hiç bir kadın yoktur ki yaralı bir adamı istesin. Zaten kalbi kırık adamları kimse özlemez ve aramaz.



bölüm sonu.....


30.06.2015

Haziran


 ''Hatırlat da Haziran sonlarında çocukluğumuzu yakalım'' artık bitti. Sanırım sigaranın zararları ne kadar çoksa o kadar bitti diyebilirim. Son yani, başka bir sonun başlangıcı gibi bir durum, karışık bir şey yazıyorum sanırım. Birikmiş acıların üzerine bir bidon benzin döküp yakıyorum. ''Acılarda acılaşıyor gittikçe sanki, bir azarlanmayla ölümünü düşünen çocuklar gibi'' biliyorum aslında çok şeyin farkında oluğumu ama insan yere düştüğü zaman onu kaldıracak kimsesi olmadığı zaman işte o zaman tüm vücudu, organları, ruhu bir daha asla ama asla toparlanmıyor. Bitti sanırım yada kendimi kandırmaca oyunumun kaçıncı bölümündeyim henüz onu dahi bilmiyorum.. Bitmek ile bitmenin nasıl bir eylem içinde olduğunu, başka soruların başka cevaplar doğurduğu hastane köşelerinde çocuğunu terk eden insanları gibi olduğunu aslında söylenen bütün cümlelerin, kurulan bütün güzel şiirlerin her birinin bir anlam ifade ettiğini kim bilebilir ki? Ben kendimi yaktım mesela sonra tanımadığım insanlar üzerime beton attılar kurumam için kuruyup gitmem için, elimde bulunan ne kadar yara ve yaralanmış iz varsa hepsini kesmem konusunda dalga geçtiler. Ben sigaranın son umuduyum yani aslında yavaş yavaş ölümü bekleyen biriyim. Tam yirmi beş yıl oldu. Annemin rahminden kaçtığım gün birbirimizi bir daha asla ama asla görmemek adına terk edişimizin yir mi be ş yılı, ve tam yirmi beş yıl oldu babam ile kumar masasında birbirimize blöf olarak tanrıyı kandırmaca oyununu oynayışımızın yi r mi be ş yılı. Zaman aslında hiç bir şeyi düzeltmez daha da boka batmanı sağlar. Ve daha çok acı çekmen için uğraşır durur ve sürekli aynı şeyleri tekrarlarsın...

  Haziran ayının sonuna geldim.Yani duruldum, acılar rafa kalktı, bazı dönemler şimdilik rafta bekleyen bir eşya gibi sadece o ürünü alabilmek adına bir kaç düğmeye yani bir kaç söze ve bir kaç kırıklığa bakan bir taraf diyorum, çok naif bir insanım aslında ben, çok çabuk kalbi kırılan ve bir merhabaya bile mutlu olan bir adamım ben... Sadece kalbim kırık, düzelmeyecek nasıl kendimden eminsen kalbimin de düzelmeyeceğinden eminim kırık bir kalple yaşamayı öğreneceğim ve zaman sonra kırılan o kalbimi başka insanlar kıracak ve daha çok kırılacağım zaman ilerledikçe kalbim daha çok kırılmaya devam edecek ne zaman ben bu duruma alışacağım belki o zaman bazı şeylerin farkına varırım... Geçmiyor işte önüme çıkan engelleri artık aşamıyorum ve başka engel çıktığı zaman tekrardan yere düşüp yine ağzımın burnumun dağılmasını izliyorum, sinemada kendimi izliyorum artık doksan beş dakikalık bir filmde sürekli yere düşüşümü izliyorum. ve sürekli aynı şeylere maruz kalıyorum... 

  Yazacak çok şeyim var aslında, söylemek istediğim, konuşmak istediğim, biri beni dinlemeye kalksa hani diyorum ya çocukluğumdan başlayıp tüm hayatımı anlatmak isterim sıkılmadan ve sıkmadan birlikte çay içeriz belki galata kulesinin önünde yada birlikte bir şeyler yaparız ne bileyim öyle işte. Diyorum ya burası benim evim kendimi bir tek burada güvende hissediyorum dışarıya çıksam sanki biri tarafından yolum kesilecek gibi, Benim sol bacağımda iki tane bıçak izi var yaralanmış, kanamış bir iz ve acısını unutamadığım bir iz... En ağır yarayı her zaman bir ''iz'' verir yara izi ve söz izi. Aslında baktığın zaman ikisininde geçmeyen sürekli kanamasına neden olan bir izdir bunlar. 

  Kendimi kandırmaya devam ediyorum hiç sıkılmadan aynı şeyleri tekrarlayıp tekrarlayıp söylüyorum çünkü yüzümü kendimi kandırdıktan sonra o masada bıraktım. Bir daha geri dönmemek adına elimde artık hiç bir koz kalmadı bitti diyorum yani gerçekten bitti evrimini gerçekleştirmiş bulunmaktayım. Çünkü gerçekten bittim buna inanıyorum artık...

  Bölüm sonu olarak bir müzik yok, artık yok çünkü, bitti...

bitti......




22.06.2015

Kiralık Katil


 O kadar yalnızız ki bu hayatta, özür dilerim o kadar yalnızım ki bu lanet şehirde yeniden sigaraya başlamama yardım etti, sanki el birliği yapmışcasına içine çekiliyorum. Günden güne hüzünlerim ve acılarım daha çok artıyor. Bitmiyor ve bitmemek üzere kutsal kitaplara yemin ediliyor gibi, Kendimi kaybettim daha ne kadar kaybedebilirim dediğim günler hiç olmamıştı ama artık oluyor diyebilirim daha ne kadar kaybetmeye mahkumum diyorum artık. Geçmiyor işte, artık buna inanıyorum, geçmeyeceğine ve sabit kaldığına ama daha çok kırılacağımı biliyorum. ''Bir kuş misali göklerde uçuyor''  Duygularım falan kalmadı diyebilirim kısacası yani ameliyata yatmış neşterle kalbim ameliyat ediliyor artık, sökülüyor çünkü, hayatım boyunca kurmadığım yüzmilyonlarca hayal kalmamıştır belkide sürekli bir hayalde kendimi buluyordum ama artık anlıyorum ki hayallerin sadece hiç bir bok ifade etmediği anlıyorum artık. Ben çok mutsuzum allah kahretsin cezaevine düşmüş ve müebbet yemiş gibiyim, Biliyorum benim gökyüzümde kalmadı ne garip bir insanın gökyüzünü çalacakları hırsızlık yapacakları. İnsanın aklının ucuna dahi gelmez. Sahilde oturmuş giden gemileri izliyorum, uçan kuşları, denizi hep gidiyorlar ama hep buluşuyorlar hep ama bir yerde mutlaka buluşuyorlar birbirlerine sımsıkı sarılıyorlar sonra,, aslında ne kadar güzel bir şey değil mi? Ben kendimi kumar masasında kaybeden biriyim yani kumar masasında unutulan bir insanım terk edilmiş biriyim, kendi hayatımı dahi başkalarını anlatamayan biriyim bilmelerini asla ama asla istemediğim bir hikayem ve geçmişimin olduğunu... İnsan geçmişinden saklanamaz derler ben saklanmaya çalışıyorum ve her köşe başında yakalanıyorum. Ve gidebildiğim hiç bir yerim yok.. Sıkıldım biraz burayla dertleşmeye geldim konuşup tekrardan çıkacağım ve her şey aynı kaldığı yerden devam edecek, kalbi kırık insanlar, yaralanmış olanlar, yaralanmaya mahkum olanlar, Devlet falan diyorsunuz benim umurumda değil açıkçası kendileri milyarlarca kazanıp hiç bir bok yapmadan oturan o insanlar benim umurumda değil açıkçası, yada aç insanı düşünmeyen kişiler, zengin olanlar daha çok kazanmak uğruna her boku yemeye kalkanlar benim sikimde bile değil onlar çekmiyor benim acılarımı onlar, çekmiyor benim yaralarımı onlar, çekmiyor benim çektiğim şeyleri o yüzden benim umurumda değil... Bu kadar niye doldun yine ne oldu açıkçası beynimin içinde bir cenin var dışarıya çıkmak için beynimi jiletliyor onu söyleyebilirim... Aslında daha ne kadar ilerleyeceğimi hiç bilmiyorum. Tek isteğim bu lanet şehirden, ülkeden siktir olup gitmek terk etmek sadece hep gitmek istiyorum ama neresi olursa olsun sadece gitmek istiyorum artık...

  Bir maskeyle dolaşmak kadar ne kötü olabilir ki, ben gülümseyen bir palyaçonun makyajıydım, aktım. Silindim bir silgiyle değilde karalanmış bir peçeteyle yok oldum. Bir kayıkta yaşamayı öğrendim ne zaman bir taşa çarptım kayığım su almaya başladı. Her yer su oldu. yeminler, verilmiş sözler aslında hiç biri bir şey ifade etmiyor kendi gölgemden dahi korkuyorum karanlıkta kalkmaktan korktuğum kadar. Gerçek olan bir şey bu karanlıktan korkan bir adamım geceleri belkide bu yüzden uyuyamıyorum. Tanrım bütün insanların kalbi kırık ama benim kalbim çok fazla kırık...

  Kitap işi bitti, bu gece Yazara teslim edilecek ve bundan sonra nasıl bir şey olacak bilmiyorum belki çıkar olur çıkartılır bu dünyada benden bir hatıra kalır kim bilir belki olmaz hiç bilmiyorum şuan, düzenlemeler falan her şeyi bitirdim diyebilirim. Nasıl bir şey olacağını henüz bende bilmiyorum açıkçası,

  Daha nereye kadar gizlendiğim dünyamda kalabilirim bilmiyorum açıkçası ama yavaş yavaş kendi dünyamın yıkıldığını yavaş yavaş bazı yerlerin yandığını görüyorum kendi dünyam artık yanıyor ne garip bir şey bu, Neyse başka ne yazabilirim ki bir tek yazmaktan sıkılmadan bir tek......





bölüm sonu........




14.06.2015

Yanan Ev


  ''Bir kibrit çöpü bir çocuğun elinde ne kadar yanarsa artık'' Öncelikle Merhabalar iyisinizdir umarım öyle umuyorum ben, iyi olun ama her ne olursa olsun hep mutlu olun, mutlu kalın. Çok fazla yada çok kısa bir süre diyelim biz buna yoktum, bir şeyler yazmıyor karalamayı bırakmıştım nedeni kitaba olan yoğun hatta aşırı derecede yazma isteğim öncelikle şunu söyleyeyim kitap işi haziran ayının sonuna yetişecek kesin yani artık bitmeye yüz tuttu diyebiliyorum, öncelikle nasıl oldu derseniz çoğunlukla kendi hayatımı kattığım bir şey oldu diyebilirim. Güzel olup olmadığını ben karar veremem olursa hani çıkarsa çıkarılmayı uygun görürlerse okuyanlar karar versin buna. Yani sözü çok fazla uzatmanın alemi yok haziran ayı sonunda belli olacak diyorum şimdilik bu kadar....

  Kalp kırıklığından, hastalıktan, yaralardan, yara izlerinden en önemlisi acılardan yani geçmeyen türden acılardan ve geçmemek üzere tasarlanmış geçmeyeceğini derine işleyen bir dövme ile bunu ispatlamış acılar. Bir ateş bir evi yakabilir aslında yada oturduğun odayı, kendini her şeyi yakabilirsin. Ben bunu sanırım sekiz yaşımda denemiştim yanmamıştı daha çok evde bulunan halıyı yakıp daha sonra orayı söndürmekle uğraşmıştım kötüydü, alevin ateşin sıcaklığı, o kadar korkmuştum ki hemen söndürmeyi seçmiştim. Yanarak ölmek bu dünyada en korktuğum şey intihar eylemlerim sırasında daha çok nasıl ölmek istiyorsun kuralı koymuştum hep, boğularak çıktı bir keresinde silah yoluyla çıkmıştı boğulmayı seçmemin nedeni nefessiz kalmam, nefes alamamam, nefessiz kalmamın tek nedeni bu günü kadar yaşadığım onca sene boyunca nefes alamadığımı bildiğim içindi ben bugüne kadar yaşamamıştım acı vereceğini düşünmediğim için boğulma yolunu seçmiştim kısacası iple, intihar eylemlerimin birde unutulmayacak mektupları vardı. Sevdiğim kadınlara ulaşması için, sevdiğim insanlara ulaşması için, sevmiştim hayatım boyunca hayatımın içine sıçan hatta ve hatta acımadan defalarca öldüren kadınları sevmiştim.. Hülya, Merve ve Ebru her birinde ayrı hikayem, her birinde ayrı anılarım ve mutluluğum oldu. Sevdiler beni kuşkusuz aşık oldular, ben hayatımda belkide bu üç kadında mutluluğu gördüm, mutlu olmayı, bana çok şey kattılar ve bir o kadar çok şeyimi aldılar her birinde ayrı kalp kırıklığına sahip oldum ve her birinde ayrı gözyaşlarım oldu. Şimdi hiç birine kırgın değilim geçti ama geçmedi sadece kanadım o kadar. Vücudumun iflas edip tekrardan yaşama arzusu ve belkide bir şans daha verip geçecek umuduyla kendimi oyalamam geçmediğini her seferinde şahit oluşum ve her seferinde bir mutsuzluğa uyanışım. Biliyorum, ben bu dünyada en aptal insanım, biliyorum ki her şeyin geçeceğini ve benimde bu savaşta bir zaferim olacağını adım gibi biliyorum. Kendimi kandırıyorum çünkü kandırmaktan başka hiçbir şeyimin olmadığını biliyorum. 

  İnanmak bu dünyada en korkunç ve üzücü bir şey aslında bir insanın bir şeye inanması, bir ilaha inanması, değer verdiği birine inanması, şans getirdiği bir eşyaya inanması. Aslında her birinin kayıp gitmesini kendi gözleriyle görmesi ve tekrardan kırılması. Paramparça olduğumu ve nefes alamadığımı bildiğim gibi. Geçmiyor işte bir yerlerde beni bekleyen birine inandığım gibi. Uzun bir yolculuk yapma arzum da bundandır işte çekip gitmek her şeyi geride bırakmak sevdiğim yerlerde kamp kurmak geceleri ateş yakıp sabah eşliğinde güneşi karşılamak, kahve içip elimde kitapla uyuya kalmak. Bakıyorum da benim hayallerim çok naif şeyler olduğunu anlıyorum. Biliyorum çünkü kendimi tanıyorum yıllarca kendimi kandırdığım için kim bilir kitap işi olduktan sonra sırtımda çanta ile birlikte istediğim yolculuğa çıkarım... Her sonun bir başlangıcı vardır bir yerlerde görmüştüm yada okumuştum tam olarak bilmiyorum ama sanırım tam olarak böyleydi ve o günden sonra hayatımın değiştiğini anlamış oldum. Ben iki odalı bir evde huzurumu kaybetmiştim, kendimi kaybetmiştim, inandığım şeyleri kaybetmiştim artık kaybedecek hiçbir şeyimin olmaması beni çok üzüyor yani en son evre olarak ben kaldım, kendim kaldım, tek başımayım kendimi kaybetmeye kalksam biliyorum ki yenileceğimi yıllarca çektiğim onca acının boşa gideceğini biliyorum peki o zaman neden bu kadar çektim, işte her seferinde bunlar yüzünden duruyorum ve her seferinde yenilgiyi kabul etmiyorum. ama inanıyorum, inandığım tek şey geçecek bunlar... 

  ''İyi'' bir cümlenin içinde kullanıldığı zaman iyi anlamını kazanıyordu geçenlerde böyle yazmıştım bir yerlere gerçek olduğunu şimdi anlıyorum, iyi hiçbir şey yok bu dünyada, sadece üç harfin bir araya gelerek oluşturduğu bir tür mistik olay. Beynimin içinde başka biri var ve o yazıyor sanki bunları. Kendi gölgemi dahi koruyamazken ne yapacağımı bile bilmiyorum.. Şimdilik benden bu kadar kısa bir ara verme zamanı geldi artık.... 



ibrâhîm
gönlümü put sanıp da kıran kim


bölüm sonu.........




KAYRA

    Merhabalar, Nasılsınız En son 20 Haziran 2021 Tarihinde buraya uğramışım gerçekten bu kez araya çok ama çok açtık. Neyse özledik ve geld...