Albayım sen hiç çocuk oldun mu? Yada büyüdün mü? Yada bisiklet sürmeyi öğreten bir baban oldu mu aman düşer gözüyle kaçındı mı. Albayım susmayın lütfen, bu gece beni dinleyeceksiniz yok öyle masadan kalkmak, söylesenize bana siz kaç kere öldünüz acaba, kaç kere romanlarda adınız geçti, benim mesela Oğuz Ağabeyim vardı. Bu bildiğiniz Oğuz Atay var işte o benim ağabeyim olur kendisi. Çok severim kendisini sağ olsun ne zaman başım sıkışsa ilk o gelir tutar çeker kurtarır beladan, söylesenize sizi beladan kurtaran bir türk romanı oldu mu hiç? Benim oldu işte ne zaman başım belada olsa kurtaran oldu. Kabuğum kanıyor albayım, kabuğum, artık yara izine dahi fırsat vermiyorlar, kabuk bağlasa belki derim o zaman, ama artık kabuk bağlatmadan tekrardan kanatıyorlar beni. Siz hiç kumdan ev yaptınız mı Albayım, ben yaptım sonra o kumdan ev deniz suyu yıktı, yılmadım ama ben, yine yaptım yine yıktı, deniz suyu iyice küçük kız çocuğu gibi huysuzlanmaya başlayınca bu sefer sular benim üzerime gelmeye başladı, aslında suç benim değildi bana kimse demedi ki denizin kenarına kumdan ev yapma yoksa o deniz suyu evini yıkar diye deselerdi yapmazdım bende söz dinlerdim belki. Ya Albayım allah rızası için susmayın konuşun biraz söyleyin bu çocuğun çektiği acı yeter bırakın diyin belki sizi dinlerler hem siz ne biçim albaysınız neden sözünüz geçmiyor bu mahkemede neden benim bir avukatım yok ki? Tamam suçlu olan benim allah benim belamı versin ama ne yapayım ki bana da kimse çıkış yolunu göstermeyince bende en iyi bildiğim yolu kullanmak zorunda kaldım. Nereden bilebilirdim ki düşeceğimi bilseydim eğer asla ama asla yaklaşmazdım, zaten düşerken kimse tutmadı beni albayım en çok ona üzüldüm biliyor musunuz. Albayım beş yaşındaydım daha ne yapabilirdim ki o yaşta. Karşımda oturmuş ağlıyorsunuz ağlamayın lütfen zaten benim acım bana yetiyor masada silah var isterseniz içine bir mermi koyup birlikte hayal dünyasına dalabiliriz. Albayım siz hiç öldünüz mü acaba? Ben mi, ben öldüm mü? Dalga geçiyorsunuz sanırım albayım ya ben hiç yaşamadım ki öleyim bir ölüden farkım yoktu ki benim bu güne kadar yaşamışım ölmüşüm kime ne allah aşkına, kime ne yani. Size bir şey anlatayım bundan yıllar yıllar önce bir kıza aşık olmuştum böyle nasıl desem aynı şiir gibiydi, birazda şairlik vardı üzerinde, çiçek olsam utancımdan solardım bir insan bu kadar mı güzel kokar arkadaş bıraksalar sabahtan akşama kadar kokusunu içime çekeyim, o kadar güzel kokuyordu işte ben buna bi kere seni seviyorum dedim, bi kere, bi kerecik ya allah inandırsın kalbim yerinden çıkıyor sandım o kadar heyecanlanmıştım yani. Sonra bi kere de öptüm tabi, ya aslında olay şöyle oldu seni bi kere öpebilir miyim dedim o da olmaz dedi neyse bir gün öyle böyle değil çok fena içtim, içtim derken alkol değil yanlış anlaşılmasın lütfen albayım çay içtim yani sonra bunun evinin kapısının önüne gittim seslendim dışarıya çıktı kapının önünde oturduk kapının önü dediğime bakma bahçeleri vardı orada oturduk işte tabi çayı çok kaçırmıştım ne var ne yok anlattım buna böyle o kadar güzel dinledi ki beni albayım zaten ondan sonra beni kimse dinlemedi biraz da buna üzülüyorum aslında neyse buna baktım gözleri gözlerimin içine giriyor bu benim dudaklarımı bir öptü allah inandırsın sizi tam iki ay boyunca hastanede yattım dudaklarım yanmıştı o derece yani.. Neyse Albayım şimdilik bunları yazdım ama yarın yada öbür gün gelip devam ederiz konuşmaya..
Albayım ben geldim. Bitmedi daha anlatacaklarım, daha yeni başlıyorum anlatmaya. Tutunacak bir dalımız kalmadı, tutunamıyoruz. Biliyorum sizinde kalbiniz kırık ama benim kadar kırık olduğunu sanmıyorum. Ya albayım ben tutunacak bir dal aradım çok mu şey aradım acaba söylesenize. Ben sadece biraz sevgi aradım her köşe başında bir parça sevgi dilendim. Geçer... bu da geçer... Albayım ''Bu da geçer'' diye diye ömrümü yediniz be! Ya benim ömrüm geçti.. Bunlar geçmedi. Geçmiyor artık. Ben oturup şiir yazmak istiyorum çok bir şey istemiyorum ki, Biraz Ahmet Erhan, biraz Ece Ayhan, biraz Turgut Uyar, biraz Edip Cansever biraz da Cemal Süreya olmak istiyorum çok mu şey istiyorum bunu yüksek yerlere söyleyip bu isteğimi kabul edin albayım. Bi kadın vardı hayatımda saçının her teline ayrı ayrı aşık oldum, her telini ayrı ayrı sevdim, kokladım, sabahları ilk işim saçını koklamak oluyordu çok güzel burnu vardı birde, böyle koparıp cebimde taşımak istiyordum o kadar güzel burnu vardı işte. Albayım neden çok kırdılar bizi? Hiç konuşmuyorsunuz hep sustunuz hep ben konuştum durdum bir şeyler söyleseniz en azından neyin yanlış neyin doğru olduğunu anlarım belki artık büyüdüm çünkü, o ufak çocuk değilim. Mesela bana çocukluğunuzu anlatabilirsiniz. Yada siz durun ben anlatayım size çocukluğumu siz dinleyin. Benim çocukluğum, masallarda ki gibi bir çocukluk geçirdim böyle devler falan yoktu, sadece terk edilmeler, kırılmalar, dayak yemeler vardı. Terk edilmeyi öğrendiğim gün büyümeye karar verdim. Hemen büyümek zorunda kaldım yani çok süt içip çok çabuk büyüme değildi bu, hayatı daha çok öğrenip daha çabuk büyüme tarzında bir büyümeydi. ben hayatı öğrendim sonra büyümeye karar verdim. Ve her yaşım beni biraz daha yordu. Bu kadar kırılacak ne var dediklerinde hayatımın sadece yüzde eksi yedisini anlattım sonra onlarda bana hak verdiler. Albayım Hakim Amcaya söyleyin ben öleyim en iyisi ya, çünkü artık öleceğim diye korkuyorum, çünkü başka çıkış yolumun olmadığını biliyorum. Ya size diyorum albayım beni o kadar çok kırdılar ki artık ölmeye bile gücüm kalmayacak diye korkuyorum. Neyse bunları boş verin şimdi sevdiğim kadından söz ediyordum size değil mi albayım, evet evet ondan geçen gün bir şiir yazdım bırakın izin verin okuyayım..
''Sana dünyanın en güzel şiirini yazıyorum.
Seni seviyorum''
Çok güzel değil mi albayım? Sanırım saatlerimi aldı bunu yazmak yada yıllarımı tam olarak bilmiyorum ama çok fazla zamanım akıp gitmişti sırf böyle güzel bir şiir yazmak için, aslında şiirden daha güzel kendisi, bana hangisini tercih edersiniz diye soracak olursanız onu seçerim zaten kendisi şiir gibi baştan aşağıya okurum hiç sıkılmadan, hem bir insan şiirden sıkılmamalı çok ayıp şey bu. Çok duygulandınız sanırım albayım biliyorum vurmayan yeriniz kalmadı duyguların. Ne yapalım bu kadın beni şair yaptı, biraz da sarhoş, onu ne zaman görsem sarhoş oldum. Ben onu her gün daha çok sevdim aslında, sonra o günleri kıskanmaya başlayınca kendimi kesmek zorunda kaldım sırf benden daha çok seviyorum diye allah inandırsın sizi albayım yalanım varsa ne olayım.
Afrika'da aç kaldım, singapur'da plak satın aldım. Evime geldiğim gün kırık kalbimi bir şiire emanet ettim. Kanadım, kanıyordum artık, oluk oluk kan akıtıyordum. Sıkılmıştım çünkü. Çok özledim. Ben de özledim Albayım. Sevdiklerimi, kendimi, hayatımı o kadar çok özledim ki sanki yıllardır hiç görüşmüyoruz gibi burnumda tütüyorlar aslında kendim, yani ben burnumda tütüyorum. Son kez dedim belki son olur ümidiyle çok hayal kurdum sonra onlarında birer hayal ürünü olduğunu anladım. Geçmiyor albayım bu acılarım artık geçmiyor, tükendikçe daha çok tükeniyorum. Dibe battıkça daha çok dibe batıyorum artık dua ediyorum daha fazla bundan sonra işlerin daha kötüye gitmemesi için dua ediyorum... Bir umut belki, bir umut... Albayım benden şimdilik bu kadar en yakın zamanda tekrardan görüşelim...
Ne yazabilirim diye çok düşündüm. Beynimin içinde başka biri vardı sanki ve bana o kadar güzel oyun oynuyordu ki ben bile inanmıştım. İzleyenleri ters köşe yapmıştı mutlu son ile bitecek bir filmin mutsuz son ile biten kahramanıydım ben. İnancımı, hayallerimi, kalp kırıklıklarımı emanet dolabına bırakarak hızla oradan uzaklaştım kimse görmesin diye ve bir daha kimse o dolabı açmasın diye üstüne not bıraktım. ''Bu dolabın içinde yaşamayan bir hayat var'' aslında şöylede yazabilirdim acil durumda kırınız diye ama kim ne yapsın ki kırık bir kalbi yada hayalleri çökmüş birini. Kimse istemez, zaten kalbi kırık olan kişileri hiç kimse istemiyordu.
Albayım tükeniyorum artık lütfen yardım edin bana. Çıkış yolunu gösterin en azından kendi çabalarımla kurtulayım.
Ahh be evladım ben sana ne diyeyim ki.
Bir şey demeyin albayım hiçbir şey demeyin..
bölüm sonu....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder