9.12.2017

Bir Ay Doğar


 Merhabalar, Nasılsınız?

 Evet ilk göz ağrım, ilk evladım, hayalim olan bir eylemimi gerçekleştirdim. Konuyu en başına alacak olursak, sanırım 8 senedir aralıksız hiç durmadan yazıyorum yada daha fazla bir süredir, 6 yıldır ise hayatımda inişli çıkışlı bir çok şey oldu, iyi yada kötü birçok şey yaşadım ama hep aklımda kitabımın olmasını ve çıkmasını istedim, benden bir parça bırakmak istedim bu yeryüzüne yaşadığım evrene ve oldu sonunda. En büyük teşekkürü Berna hak ediyor, iyi ki tanıdım onu, çünkü o olmasaydı bu kitap asla ama asla olmazdı, onun gazıyla girdim bu işe, onun gazıyla çıkardım tozlu raflardan yazdığım yazıları, onun bana inanmasıyla açtım yüreğimi ve koydum masaya. Teşekkürü hak eden bir diğer güzel insan Yasemin, yardımlarını esirgemeyen ve ne zaman aklımda soru işaretleri olsa sorduğumda beni dinleyen... Sezer, Ali, Zeynep gibi teşekkürü hak eden diğer insanlar. Gerçekten onların sayesinde oldu bu iş. Ve hepsine ayrı ayrı sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum, İyi ki tanıdım onları.

 Oturdum masaya kartları dağıttım bu sefer elim güçlü geldi, kumar oynamasını asla bilmem ben, oldum olası da hiç sevmedim zaten ve aslada öğrenmek istemedim, Neden Masal Kahramanları oldu diyecek olursak kısmet olursa uzun uzun bir ara anlatacağım onuda ama şimdilik değil.

 Satışlar konusunda henüz bir fikrim yok yayınevi sitesine satış raporlarımı henüz yüklemediği için 1 haftadır ne kadar sattığı konusunda en ufak bir fikrim yok şuan, oturduk bir sözleşme imzaladık her satılan adet için yüzde 7 benim olacak denildi sadece o kadar ve birde 3 yıl gibi bir süre verdiler başka bir yayıneviyle konuşmamam konusunda ''Masal Kahramanları'' için. Ben bu kitabı para kazanmak için yada bana ek gelir olsun diye çıkarmadım asla öyle bir niyetim olmadı ve olmayacakta. Ben hayalimin peşinden koştum ve onu yakaladım ilginç gelecek ki yayınevinden aldığım 4 kitabı 4 farklı ile gitti. İstanbul, Eskişehir, Konya ve Antalya ve hepsine imzamı attım, hepsine aklıma gelen cümleleri yazdım öyle gönderdim. Elimde kendi yazdığım kitabım henüz yok kısmet olursa bende alacağım kendime. Başka kitap olur mu çıkarır mıyım bilmiyorum şimdilik tamamen kapalı bir konu.

 Yazacaklarım şimdilik bu kadar. Sade ve öz. Umarım ne hayal ediyorsanız ve kalbinizden ne geçiriyorsanız sizinde olur.

Şimdilik hoşça/kalın....


Bölüm Son.......






18.11.2017

Masal Kahramanları


 ''Acıların bittiği yerde hüzün başlar, sonra kalp kırıklıkları ile yoluna devam edersin, zaman sonra alışmaya çalışırsın, alışmak zorunda bırakılırsın yada en iyi iş olarak kanmak istersin''

 Merhabalar, yukarıdaki yazıyı hangi kitaptan okuduğumu bilmiyorum aklıma geldiği için yazdım yada biraz olsun beni anlattığını düşündüğüm için bir not olarak bıraktım. Evet uzun bir zaman oldu, Kitap işiyle uğraştığım için ne zaman çıkacağını artık bende bilmiyorum. Sanırsın bu kitapla ödüllerden ödüle koşacağım, Yayıneviyle en son konuştuğumuzda bundan tam 20. gün önce çıkacağını söylemişti ama 20. günün üzerinden yine biraz daha zaman geçti, çıkar artık diyerek bende bıraktım en sonunda, Evet çıkacak ama ne zaman çıkacağı konusunda tam olarak bende bilmiyorum, net bir tarih yok henüz, Neyse kitaptan söz edeceklerim şimdilik bu kadar kısa ve öz diyebilirim. Yakında çıkacak işte. Çıktığı gün birkaç şey daha yazarım buralara.

 Uzun süredir, kafamı dinliyorum sürekli kitap okuyor, müzik dinliyorum yapabildiğim artık sadece bunlar kaldı çünkü, 2.5 ay gibi bir sürede sayısız kitap okudum ve çok güzel müzikler buldum, Ruh halim bok gibi her zamanki gibi, ruhsuzlaşmaya başladığımı artık ölü bir adamdan farkım olmadığını anlayabiliyorum yavaş yavaş. Hayatımda ilk defa Eylül ve Ekim aylarından kazık yemeyerek geçirdim diyebilirim bu sene, Evet ilk defa yenilmedim ama çok yoruldum diyebilirim. Neyse bunların şuan için hiçbir önemi yok sanırım, Önemli olan güzel şeylerin yakında geleceği, Güzel günler diyorum çünkü hayatımın tam anlamıyla çıkmaz sokakta kaybolduğumu biliyorum. Öldüm artık diyebilirim kısaca sizlere.

 ''Kazanamayacağımı bile bile son bir el istedim Tanrıdan''

 Artık bir umudum kalmadı maalesef, bütün umutlarımın son kullanma tarihi geçtiği için yakmak zorunda kaldım, Zamanı dolmuş bir yiyeceği yiyemezsin bozulmuştur çünkü o, kokusu seni tiksindirir biraz ve çöpe atmak durumunda kalırsın, Bende öyle yaptım bütün umutlarımı sırtımdan yere indirdim ve olay yerini hızlıca terk ettim. En başta söylediğim cümle gibi zamanla alışıyorsun işte bazı şeylere. Alıştım mecburen istemeye istemeye olsa da alışmak zorunda kaldım. Önceleri kendimi değiştirmek istedim yani hayatımı değiştireyim dedim, bir kadını seveyim mutlu olalım istedim, olmadı,, yalnız ve kalbi kırık adamları kimsenin sevme gibi bir huyu olmadığını anladığım gün tek başıma kaldım, kendimi anlamaya çalıştım biraz,, vardır elbet bunların bir sebebi, bir nedeni dedim kendimi anlamaya çalıştıkça delirmeye başladım bundan vazgeçtim kendimi anlayamayacağımı öğrendim mutsuz oldum, en büyük kozumu ortaya koydum yani kandırmak evet kendimi kandırmaya çalıştım defalarca ve her seferinde başarısız oldum. Oturup kendimle konuşmaya başladım bu sefer, geçtim aynanın karşısına bir bir anlattım bütün derdimi en sonunda ayna çatladı paramparça oldu yere saçılan parçaları ayaklarımı kanattı, hiçbiri zoruma gitmedi ama o yere saçılan aynanın parçaları kalbimi acıtınca çok üzüldüm, Yalan yok içten içe hep içerledim kendime. Geçer dedim biraz daha dayan dedim kendimi kandırdığımı gördüm ve inanmayı bıraktım artık.

 Artık son kozum kaldı, Son umudum kaldı, son şansım kaldı, bütün sonumu toplayarak çekip gitmenin daha anlamlı olduğunu düşündüğüm için bir sona karar verdim. Bir son ''Masal Kahramanları'' kitabında yazdığım gibi, ''Masalın sonunda kahraman kendi hayatını kaybediyor'' diyerek perdeyi kapatmayı daha uygun görüyorum. Film bitti çünkü, ben ne yaparsam yapayım elimde isterse tanrının gücü olsun değişmeyeceğine inandım artık, İnsanın yine en büyük düşmanı kendisidir, sözü bence de çok doğru bir söz. Mutlu son diye bir şey yok sakın ama sakın kandırmayın kendinizi. Yoksa kalbinizi kırar elinize verirler.



 Ömrüm nerdesin?




Bölüm Sonunda,



 

1.10.2017

Hüzünlü Bir Müzik


 Merhabalar, İyi değilim o yüzden geldim buraya, oturup dertleşmek istediğim için, içimdeki bütün küfürleri haykırmak istediğim için geldim buraya, hayat zaten boktan ya, çekilmez bir yanı var ya ama yinede çekiyoruz işte. Son şans, son oyun, son keder, son acılar. Nedendir bilinmez ama bir insan hayatına kaç acı sığdırabilir ki? Ben belli bir yaştan sonra bıraktım bunu, yoruldum çünkü o kadar çok yoruldum ki bıktım diyebilirim sizlere. Oturup şuan ağlıyor olmam, babasını kaybeden genç bir kız, on yedisinde uyuşturucuyla tanıştıktan sonra ceketini dahi almayı uygun görmeyip yeryüzünü terk eden bir insan kimin umurunda ki? Kimsenin. Okuduğum bir kitapta ''Gözyaşı dökmek acıyı azaltırmış'' Allah aşkına döktüğüm bu gözyaşlarını bir baraja bağlamış olsaydınız şuan bir ilin su ihtiyacını karşılamış olurdunuz. Gerçi onda bile bu su içilmez, hem bu su bile değil, göz yaşı akıyor diye isyan edenler çıkardı. Sıkıldım artık. Kendimden sıkıldım. Hayatımdan sıkıldım. Eylül zarar vermeden geçip gitti bu sene ama daha dur bunun Ekimi var öyle hemen sevinme der gibiydi. Yoruldum, en çokta kendimden yoruldum, Allah kahretsin. Bugün çok garip bir şey oldu. ''Arkadaşımın nişanı için evden çıkıp otobüse bindim belli bir yerden sonra metrobüse binip yoluma devam edecektim, Otobüse bindiğimde yine her zamanki gibi malum İstanbul'un yoğunluğu otobüsün arkalarına geçmeye çalıştım güç bela en arkada onu gördüm kulaklığını takmış, öyle yüzündeki tebessümünü eksik etmeden biriyle mesajlaşıyordu, gerçi beni görmedi, ona karşı olan öfkem yoktu içimde, en ufak bir şey kalmamıştı garip hissettim o an kendimi'' Unutmuştum ama yüzünü hala hatırlıyordum. İstanbul da yaşamayı oldum olası sevmedim, İstanbul'u oldum olası sevmedim, kendimi de sevemedim ya bakmayın işte. Gerçekten sıkıldım, özellikle hayatımdan çok sıkıldım. Sanki üzerime yapışmış milyonlarca hayat var ve hepsi beni boğuyor gibi yada doktoruma gidip ilaçlarımı yeniden almak zorundayım, bilmiyorum.

 Çekip kurtarmak istiyorum kendimi, elimden tutup, Dur bak senin yaşayacağın daha çok acıların var, bitmedi henüz devam ediyor hayatın demek istiyorum, bu gördüklerin var ya hiçbir şey asıl bundan sonra başlayacak, Kederlerin, kalp kırıklıkların. Asıl bundan sonra başlayacak acıların demek istiyorum ama diyemiyorum işte, kendimi daha fazla ''kan dı ra mı yo rum'' artık, bitti çünkü, tamamıyla tükendim bende daha fazla bu oyunda gücüm falan kalmadı benim. Bazen, lan oğlum sen neler atlattın bu ufak tefek şeyler mi seni yıkacak, dur biraz daha, dayan dedikçe olmuyor artık. Bir insan ömrüne ne kadar acı ve keder biriktirirse ben faiziyle biriktirdim, kalmadı artık dayanacak gücüm ve sabrım.

 İnsanoğlu gerçekten çiğ süt emmiştir dedikleri olayı bugün bir kez daha yaşadım, her seferinde nasıl oluyor da kendimi kandırmak zorunda bırakıyorum bilmiyorum, ''İnsanlara güvenme'', elde değil işte, birine güveniyorsun, birine yaralarını gösteriyorsun, birine acılarını paylaşıyorsun, birine sığınıyorsun ve her seferinde seni oradan kanatsınlar diye, her seferinde ilk oradan kırsınlar diye, her seferinde duymayacağın sözleri söylesinler diye kanıyorsun insanlara. Kanmak yada kandırılmak bu başka bir şey değil. Yada karşılıksız bir beklenti içine giriyorsun o da olmuyor işte. Hep birilerine güvendim, hep birilerine acılarımı gösterdim, hep birilerine bak bu benim kalbim yaralıdır eğer seveceksen öyle sev dedim, Olmadı amına koyim.

 Nasıl mıyım? Tam anlamıyla rezalet gibiyim şuan. Oturup bir büyük Tutunamayanlar romanını bitirir, üstüne yedi şişe şiir kitabı okurum. Ekim çok sert geçecek benim için... fırtınalı, ağır yaralarla dolu sonunda ölmedim yinede bir kaç damla gözyaşım kaldı onuda akıtayım belki o zaman diyebileceğim. Ölmek zor bir meslek, bakmayın aslında denediğimden biliyorum, öyle kolay kolay ölemiyorsun bi kere, Zor olan aslında yaşamakta işte nefes alabiliyoruz diye kandırıyoruz kendimizi.

 Çok uzun zaman oldu, Antalya'ya gitmeyeli biraz maddi açıdan şu ay kendimi toparlarım dedim olmadı, bu ay kendimi toparlarım dedim olmadı, gidemedim. Aklımdaki ve hayalimdeki dükkan işi vardı. Henüz hayallerimi yakmadım ve hayallerimde o dükkanı işlettiğimi bazen rüyalarımda görüyorum. Evet çok özledim Antalyayı ciddi ciddi gitsem nefes alacağımı biliyorum ama gidemiyorum işte. Kitap işi Ekimin ikinci haftası çıkıyor. Eylül gibi dedim ama yetişmedi Ekim ayının ikinci haftası çıkıyormuş öyle dedi yayınevi sahipleri, içime sinen bir şey oldu. Belki olursa Antalya sahilde elimdeki son şarap şişesiyle kitabımı okurum denize karşı, rüzgara karşı, gökyüzüne karşı, kendime karşı. Yaşamaya her ne kadar isteğim kalmamış olsa da. Bazen kendimi Kanat Güner'in yerine koyuyorum sonum onunla aynı olacak ve biz bu dünyadan ayrılırken mutlu bir şekilde öldüğümüz yazılacak diye çok fazla düşündüğüm oluyor tabi çok çabuk geçiyor bu durum. Oturup burada çok şey yazmak istiyorum bazı geceler, bazı geceler aklıma o kadar çok şey geliyor ki dökemiyorum işte yazıya olmuyor bi türlü, beceremiyorum. Şanssızlık konusunda o kadar başarılı bir adamım ki, düşünün ki gökten para yağıyor ve önünüze düşüyor bana para değilde kaya yağar o da gelir önüme düşmek yerine kafama düşer. 





Asaf Halet Çelebi'nin şiirinde dediği gibi

''İbrahim
gönlümü put sanıp da kıran kim''

 Gönlümü kıran insanların Allah Belasını versin son sözüm sanırım bu.


Bölüm Sonu...







3.09.2017

Siyah Kedi


''Hayallerle yaşayanlar, bir gün mutlaka hayallerini yakmak zorunda kalır''

  Evet Eylül geldi, İyi bir haber kitap işi oldu. Yazmış olduğum Deneme-Yanılma, Yanılma-Deneme kitabı, Yani ilk evladım, yakın bir zaman içinde kucağıma alacağım. ''Masal Kahramanları'' adlı kitabım çıkıyor. Mutluyum, ne yazacağımı bilemediğim için geldim buraya, biraz karalamak istedim hepsi o kadar. Hep hayallerimin peşinden koşmak istedim ömrüm boyunca ama korktuğum için yapamadım ve bu yüzden kendime sığındım, kendi içeme sığınıp tutunmaya çalıştım hayata, tutunamayınca da en iyi iş olarak kaçmayı tercih ettim, tabi çok ilerleyemedim yada çok hızlı koşamadığım için az ileride düştüm dizlerim kanadı, dizlerim kanayınca ben kendime kanadım, kendim kendi hayatına kanadı yada kandırıldım. Eskisi gibi olmayacak demiştim geçenlerde yazdığımda, aslında yine kendimi kandırdığımı, kendime kanadığımı görünce, kendimi kandırmaktan başka bir boka yaramadığını gördüm. Hayat zaten başlı başına zor olduğu, bende bu zorluğun üstesinden gelemediğim için çıkış yolu aradım her daim. Çıkış yolu ölüm değil başka bir şey ama ben bulamadım bunu. Neyse çok fazla konuşup şundan bundan söz etmek istemiyorum, Kısacası yazmış olduğum kitap salı günü yayıneviyle konuştuktan sonra tam olarak netlik kazanacak, Umarım bu sefer işler yolunda gider.

 Bu arada söylemeden geçemeyeceğim bir konu var... Ben Yazar değilim, yazmış olduğum yazılar, bu sayfada yazmış olduğum yazılar bana ait. bazı yerlerde, sayfalarda, başka blog sayfalarında yazılarımı kendi sayfalarında yazan, paylaşan insanlara çok sık gelmeye başladım. Dediğim gibi ben yazar değilim. Sadece kendi hayatımı, yaşadıklarımı yazdım hepsi o kadar. Özellikle bir eleman var işi biraz apartmış ''kopyala yapıştır yapmazsan sevinirim kardeşim''


Oyy dağlar.....








27.08.2017

Eksik Bir Şey


 Merhabalar, nasılsınız, ben bok gibiyim ama gerçekten öyle, öldüm diyorum... kimseye dinletemiyorum, yeni bir sona tekrardan gelmiş bulunmaktayım, sanırım bu son olacak. Hayatımda kaçıncı sona yaklaştım bende bilmiyorum, kaçıncı intihar eylemlerime şahit oldum bilmiyorum, kaçıncı kez ölüp ölüp dirildim bilmiyorum, bilmediğim o kadar çok şey var ki! Mesela ben kendi adımı unutmak istiyorum, sonra yaşadığım hayatımı unutmak istiyorum, en sonunda kendimi unutup bir köşede öylece sessiz sedasız ölmek istiyorum, kimselere göstermeden ve kimselere bir şey demeden sessiz sedasız ölmek. Sanırım üç beş kişi üzülür onlarda zaman sonra alışır. Hayat o kadar saçma ve boktan ki, Galata Kulesinden aşağıya atlasam ertesi gün hiç adı dahi duyulmamış bir gazetenin üçüncü sayfasında manşet olurum en fazla, en fazla diyorum o da belki. Kendimi kandırmaktan, kendi kalbimi kırmaktan bıktım usandım artık, düzelmiyor işte ne yaparsam yapayım ama ne yaparsam yapayım düzelmiyor ve düzelmeyecekte o yüzden boş yere anca kendimi kandırıyorum bütün mesela sanırım bu, kendimi kandırmak.. Kendimi bir keresinde o kadar çok kandırmıştım ki, az kalsın mutlu olacağıma inanıyordum, Mutluluk diye bir şey yok sanırım.

 Eylül yaklaşıyor artık, malum hüzün ve sonbahar. Eylülde çok güzel şeyler olacak diye geçenlerde tweet atmıştım ama güzel bir şeyin olacağına yada güzel şeylerin beni bulacağına açıkçası inanmıyorum yine kendimi kandırıyordum her zamanki gibi. Vücudum artık yeter diyor arada, yeter bu kadar aldığın ağır yaralar beni de yordu diye sitem ettiğine şahit oldum geçen gece, uykumdan uyandığımda lavaboda kendimi izlediğimi fark ettim. Delirmek bu dünyada en mükemmel eylemdir, ölmekten daha güzel yada sessiz kalmak, konuşmamak kendine dahi küsmek ve kimselere derdini anlatmamak çünkü bir şey öğrendim ben. Derdini kime anlatırsan ilk o çekip gidiyor. ''Yaralı insanları kolay kolay kimse sevmez, yaralanmamış biri olmadan''. Gerçekten çok doğru bir laf bu, yaran varsa sevilecek biri değilsindir. Hayatım boyunca taşıyacağım bir yüküm var benim ve o yüklerim bana sadece engel olmuyor aynı zamanda beni ziyadesiyle yoruyor. Artık hüzünlü olduğum, kaybettiğim, kaybedeceğim, kalbimin kırılmasına şahit olacağım, yenileceğim, ağlayacağım günlere yeniden geliyorum. Gelmiş bulunmuştum geçenlerde ama bir sonraki trene yetişince son anda yırtmış bulundum neyse ki. İnsanoğlu gerçekten çok nankördür, ne kadar iyilik yaparsan yap ama ne kadar iyilik yaparsan yap belli bir zaman dilimi sonunda umurunda değilsindir. Ailen, arkadaşların, yakın çevren, uzak çevren vesaire vesaire.. Yazmak özgürlük falan değildir tamamen tutsaklıktır.

 Aşık olmak bu dünyada başıma gelen en güzel eylemdir. Bazı kadınlara aşık oldum, bazı kadınları sevdim, bazı kadınlara tutuldum. Aşık olmak, sevmek ve tutulmak arasında belli bir fark var, her biri katman katman yada seviye seviye sanırım, aşkı bütün hücrende hissediyorsun, sevmek ise vücudunun sana salgılamış olduğu bir madde ile ona dokunmak istiyorsun, ellerini tutmak, yağmurun altında ıslanmak gibi salakça şeyler arzuluyorsun, Tutulmak ise, en önemli eylem bu sanırım, Tutulmak tam anlamıyla başlı başına sana oturup şiir yazdırıyor, roman yazdırıyor, seni senden alıyor haberin olmadan bir köşede derini yüzüyor bir çöp poşetinin içine koyup sokağa fırlatıyor, tutulmak tam anlamıyla sarhoş olmaktır... Bir keresinde az kalsın bir kadına tutuluyordum ki, terk ettiğim kadın tarafından terk edilince tutulamamıştım. Sanırım tarihe geçmiştim o gün, terk ettiğim kadın tarafından terk edilince. Sevmek sevgisiz biri için, Galata Kulesi olup Kız Kulesini beklemek gibi bence, birbirlerini seven, birbirlerine her gün gören ama kavuşamayan biri olarak...
       
 İlhan Berk ne güzel söylemiş ''Ağzımdan diyordum daha çok ağzımdan öp beni, İnsan yaşarken bilmez yaşadığını'' Filler eşleri öldüğünde yemeyi reddeder ve gözyaşı dökerek kendilerini açlıktan ölmeye mahkum ederler. Kırgınlığım geçmeyecek kendime, geçmediği gibi daha çok büyüyecek ve artacak, Kitap işi olmadı sanırım zaten tanıdığın yoksa eğer işin olmaz. Yayınevlerinden biri 2019 senesine uygun gördüler, o zamana kadar kim öle kim kala, diğer yayınevi verdiği bir mail adresine ''pazartesi günü mail at okuyup sana dönerim'' demesine rağmen ''sanırım 5 pazartesi geçti henüz dönmedi'', sadece kargamel diye internet sitesi var orada arada bir yazıyorum. İstanbul'dan yakın bir zaman içinde ayrılmayı planlıyorum, gerçekten bu sefer ciddi ciddi ayrılacağım. Arkama bakmak istemiyorum artık. Geçmişim silik yazılarla dolu, geçmişim tam anlamıyla rezalet olduğu için arkama dönüp bakacağım kimsem yok artık. Neresi olursa artık, nefes alacağım bir şehir, bir liman, başımı sokacağım bir çatı olsun yeter. Cemal Süreya'nın dediği gibi ''Ölüyorum tanrım bu da oldu işte, Her ölüm erken ölümdür Biliyorum tanrım ama ayrıca, aldığım şu hayat Fena değildir. Üstü kalsın''  Artık sonsuz karanlığa geldim, dibe battıkça batıyorum. en dip bu değildir dedikçe daha çok dip görüyorum ve daha çok batıyorum. Dedim ya delirmek en güzel eylemdir bence. En sonunda delireceğim ve kapatıldığım hastanede rutubet ve ağır bronşit sonucu. Sonucu, en çok merak ettiğim konu bu, sonumu merak ediyorum bende.

 Bir kalp aynı yerden bir kere kırıldığı zaman bir daha asla düzelmez. Kalbimin düzelmeyeceğini artık bende biliyorum, inandım çünkü yada inanmak zorundayım artık.



Bölüm sonu Müziği...


No Clear Mind - Static


        








23.07.2017

Tutunamayanlar için


 Merhabalar, Nasılsınız, Evet çok uzun bir zaman oldu yoktum buralarda, ayrılmıştım yada ayrılık numarasını iyi oynuyordum, her neyse. Biraz dargındım kendime, kendimle barıştıktan hemen sonra dönerim dedim olmadı araya başka işler girdi. Aşık oldum mesela, her aşkın sonunu yaşar gibi bir kıza aşık oldum, tutunmaya çalıştım ve bu yüzden Oğuz Atay'ın bütün kitaplarını tekrardan okumaya karar verdim hepsini bir bir, iki kez yada üç kez okuyarak kitaplığıma kaldırdım, bazı geceler koynuma aldım öyle uyudum, canım yanıyordu, kalbim kendine acıyordu artık nasıl bir acı biriktiyse gittiğim hastanenin acil servisinde ölü bulundum aldırış etmedim. Tutunamayanlar bunu asla unutmayın.

 Dediğim gibi çok uzun bir zaman oldu aklımda yazmak vardı ama işlerim vardı vakit bulamadım bir şeylere geç kaldığım gibi burayı da çok boşladığımın farkına vardım, yazmak istiyordum yazamıyordum elim artık yazmak istemiyordu beynim iflas ettiği için bağışlamak istedim, beynimi kim ne yapsın ki dedim onuda morga kaldırdım. Hep kusmak istedim içimdeki öfkeyi, acılarımı, sancılarımı, geceleri yalnız başıma ağladığım saatlerde insanların suratlarına kusmak istedim, yalnızlığımı kusmak istedim yapamadım. Ve bu yüzden hep geç kaldım. Kendime bile. Ne garip

 Sabahları kahvaltı yapmayı pek sevmem ben aslında ya çay içerim yada kahve ve ondan sonra başlayıp gecenin sonuna kadar ilerleyen saatlerde günüm hep kahve ve çay eşliğinde gider, öğlen yemek yerim o da artık vücudum tamamen kendini aç hissettiği için ve vücuduma biraz protein almam konusunda beynimin bana zorla yaptırmak istediği için, nedendir bilinmez ama yıllardır yaptığım bu alışkanlık sayesinde kahveyi gerçek anlamda çok güzel yaparım yani bu işi ciddi anlamda meslek haline getirdim diyebilirim sizlere, zaten hep demiyorlar mı yaptığın her işi öğren mutlaka bir gün lazım olur diye. Benimde öğrendiğim en güzel iş kahve yapmak oldu. Bir gün, bir dükkanım olursa kahvemi içmeye geldiğinizde anlarsınız bunu. O zaman bana hak verirsiniz umarım.

 Bu fotoğrafı geçenlerde sosyal medyada gezinirken buldum, ciddi anlamda çok hoşuma gitti ''Dünya mavidir, Tıpkı Portakallar gibi'' sıradan bir cümlede değil bu, sakın öyle algılamayın lütfen, ne anlatmak istediğini ve karşısındaki insanın ne anladığını o kadar güzel anlatmış ki, bunu da paylaşmak istedim bu akşam, dedim ya sizlere uzun bir zamandır yoktum diye, biraz konuşmak istiyorum sizlerle hepsi bu kadar. Kitap işi sanırım olmayacak gönderdiğim yayınevlerinden ses seda çıkmadı zaten olmayacağını biliyordum ama hiç olmazsa geri dönselerdi bu kadar beklemezdim bende, neyse başka yayınevi bakıp zamanımı harcamak yerine yazdığım bütün yazıları belki kitap haline ben getiririm daha sonra isteyen olursa veririm artık. Öyle parayla falan değil gerçekten isteyen biri çıkarsa veririm artık bunu da yakın bir zaman içinde yapacağım.

 Eskisi gibi uyuyamıyorum, geceleri çok sık kalkıyor balkona geçip öyle saatlerce gökyüzünü izliyorum, sanki bir tür dram filmi izler gibi, sonuna kadar kalıp filmin nasıl mutsuz bir şekilde biteceğini izler gibi yapıyorum bunu. Hayat bu yüzden tutunamayanlara ödül olarak delirmeyi vermiş sanırım. Delirmek ciddi anlamda şu son zamanlarda en ilginç olarak gördüğüm ve bunu başarmalıyım dediğim tek olay. Tutunamayanları bu yüzden defalarca okudum. Korkuyu Beklerken doğum günümde bana hediye olarak geldiğinde tanışmıştık Oğuz Atay'la yolumuz bir şekilde aynı noktada kesişmişti. Bu yüzden vazgeçemedim.

 Yazmak istediğim, konuşmak istediğim çok şey vardı bu gece aslında, aklıma sanırım sadece bunlar geldi ve bunları karaladım bu gece. Şimdilik bunlar olsun. Uzun bir yolculuğun ardından gelen misafir yorgundur, dinlendikten sonra gezmeye başlar, çokta uzak olmasa da yakın bir zaman içinde tekrardan gelip yazarım belki.



...


Kelimeler Olmadan



  
 





24.04.2017

Sessizlik


 İnsan hayatına giren ilklerin unutulmaması ne gariptir aslında yada ilk bir olayın gerçekleşmesi, alınması, yapılması gibi mesela. İlk işe girdiğimde ilk aldığım maaşla kendime almış olduğum kot pantolon ve tam sekiz senedir onu giymem, ilk bir kadına aşık olmam, ilk bir kadının dudaklarını öpmem, ilk kavgam, ilk dayak yemem, ilk sarhoş olmam, ilk sigaramı içmem, bu ilkleri hala unutamam çok garip gelir bana. Mesela delirmeyi çok ilginç bulurum. İnsanın artık son evresine gelmesi oynayacak başka kozunun olmadığını gördüğünde aklını kaybetmesi. Sanırım deliren insanlara hayranlıkla bakmam bu yüzdendir, ki kendimi de onların yanında görüyorum artık benimde başka kozum kalmadığında bende aklımı kaybedeceğim. Aşkta sanırım böyle bir şey. Aşk birinin eline dolu silahı verip uygun anında sizi vurmasını beklemesidir. Çok sevdim bazı kadınları, bazı kadınlara çok aşık oldum, bazı kadınlara ruhumu çıkartıp emanet ettiğim bile oldu sabah eve geldiğimde ruhumla birlikte beni terk etmelerine tanıklık ettim, çok kırıldım, kalbimin aynı yerden kaç defa kırıldığını artık inanın bende bilmiyorum. Kitap yazdım bunun üzerine tabi onu basacak bir yayınevi bulamadım. Günlerce ağladığım oldu. Bazen sen acıya aşıksın dediler, tek cevabım beni bir tek o terk etmedi diyebildim, beni bir tek acım terk etmedi dedim... sustular, oturdular, benimle birlikte ağladılar. İnsanın acısı da, yarası da sevdiği kadardır. Delirmeyi sanırım bu yüzden ilginç buluyorum, artık bende kalan son akıl kırıntısını da biri alacak ve ben son evremi tamamlayacağım gibi hissediyorum, çünkü benim hayatım tamamen bitmek üzere bunu hissediyorum. Bu sayfaya çok şeyler yazdım, bazen çok saçmaladığım bile olmuştur, bazen çok salakça şeylerim ama hep dediğim gibi burası benim odamın arka bahçesi gibi konuşamadıklarımı bu sayfada anlatmak bana biraz olsun huzur vermiştir. Artık huzur pek gelmez oldu, mutluluk zaten köşeyi dönünce son bir kroşe birinden yediğim için onuda olay yerinde kaybettim. Kaybetmenin nasıl bir alamet olduğunu en iyi örneklerle size anlatabilirim ama buna hiç gerek yok. Ben kendi hayatımı daha çok küçük yaşta kaybettim daha sonra yaşıyor numarasını o kadar iyi oynadım ki kimseler bu durumu anlayamadı, tabi arada anlayanlar çıkıyordu daha sonra hızla uzaklaşıp gidiyorlar bir daha yaklaşmamak üzere olay yerini terk ediyorlardı. Bizi yok eden acılar var hayatta, birde bizi büyüten acılar var.

 Pek fazla cesaretim kalmadı aslında,. mevsimlerim soldu, hayatım yıkıldı hayatımı kaybettim aynı kendimi kaybettiğim gibi, kalbim kırıldı, kırıldığım yerden onarmak istedim başaramadım, defalarca kırıldı, defalarca üzüldüm, kısır döngü gibiydi hayatım.. yaşıyor, ölüyor, diriliyordum ama bu kısır döngü daha farklıydı.. ölüyor, kalbim kırılıyor, cehennemin en dibine gidiyor sonra bir el beni oradan çıkartıyor tekrardan kaldığım yerden devam ediyordum. tekrardan ölüyor, tekrardan kalbim kırılıyor, tekrardan cehennemin en dibine gidiyordum,. gittiğim bu cehennem diplerini artık ezbere bildiğim için pek fazla aldırış etmiyordum aldırış ettiğim tek konu kalbimin kırılması oluyordu en çokta buna üzülüyordum. Kalbim artık onarılamayacak duruma gelmişti en sonunda insanoğlu elbirliğiyle kalbimi sökmüşler ayırmışlardı bizi. Ne yaparsak yapalım ama ne yaparsak yapalım, geçiyor işte, geçiyor ömrüm.

 Yaşamın kıyısında ben mi varım yoksa başka biri mi bende bilmiyorum, uçurumun kenarına gitmiş ve arkamdan birinin beni aşağıya itmesini bekliyor gibiyim, kendimi o uçurumdan aşağıya atacak gücüm bile kalmadığını orada görüyorum. Ölmek çok garip bir his. Hakkını vererek ölmek. Bunu defalarca gerçekleştirmeme rağmen başarısızlıkla sonuçlanması kötü. Evet ölmeyeceğim sanırım, hakkını vererek ölmeyeceğim için benim en büyük cezam delirmek olacak. Kalbimin iyi olmadığını hatta kalbimin kan kaybettiğini ve acil müdahale sonucu kurtulamadığından dolayı fişinin çekilmesi, ölüm saatinin gece yarısı üçü yirmi dört gece öldüğünü, günlerden bir perşembe günü olduğunu ve sokakta yağmurun daha yeni başladığını bir sonbahar mevsiminde insanların artık kalın elbiselerini giydiklerini cenazeye gelen insanların havada çok soğukmuş demeleri üzerine öleceğim. En sevdiğim kelimeyi söylüyorum sizlere ''Biçare'' tam anlamıyla söylemek istediğim bu aslında, yazmak istediğim ve söyleyemediğim bütün cümlelerimin ortak noktası biçare....

 Düzelir buda geçer ümidiyle artık yaşamak istemiyorum, çünkü düzelen bir şey yok hayatımda, hep daha aksine gidiyor, eskiden adım adım gittiğim bu uçuruma şimdilerde ise koşarak gidiyor olmam canımı acıtıyor. Canımın yanmasından geçtim artık, çünkü yanacak bir canımın kalmaması, vücudumdaki bütün organlarımın birer mayına dönüşmesi. Kaybettim sanırım, sonunda kaybettim bende. En çokta kendimi kaybettiğime üzülüyorum, bozuk plak gibi buda düzelir ümidiyle kendimi kandırdığım güne üzülüyorum, bitti ama bitmedi dediğim olay sonunda gerçekleşti, bitti çünkü sonunda kendimi bitirdim.

 Sonu mutlu biten masalların olmadığı gibi, sonu mutlu biten romanların olmadığı gibi, sonu mutlu biten filmlerin olmadığı gibi, hep mutsuz bitti, çünkü mutlu son diye bir şey olmadığını aslında mutlu son denilen olayın tamamen kandırmaca olduğunu sadece birilerinin yalan söylemesiyle türediğini kimse anlamadı, çünkü hep dedikleri gibi tarih yalnızca mutlu olan insanları yazdı, aslında olması gereken olay tarih yalnızca mutsuzları yazması gerektiğiydi. Çünkü tarih yalnızca mutsuzları yazar.

Hadi Eyvallah...



Son.....

En sevdiğim fon müziğidir bu aslında ( Sebastian Larsson - Into The Dark )



 

12.04.2017

Oyunun Hazırlıkları ve 1990


 Yaşamakla ölmek arasındaki o ince çizgi de gidip gidip geldim. Bir keresinde kafama silah dayadım patlamadı, bir keresinde içtiğim ilaçlar etkisi altında sabahına karşı gözümü hastanede açtım, bir gün canım o kadar çok sıkılmıştı ki doğalgaz borusuna geçirdiğim iple kendimi boğmaya çalıştım bu seferde kapımın zili hiç susmadığı için gidip kapıyı açmak durumunda kaldım, bir keresinde doğalgazı açık bıraktım ama o ay faturayı ödemeyi unuttuğum için doğalgazımı kesmişler ve o doğalgaz kokusundan çıkacak muazzam koku sayesinde ölememiştim. Ölümle aramda olan o ince çizgiden bir türlü ayrılamadım sizin anlayacağınız. Öldüm diyordum ama yaşamaya devam ediyordum, diyorum kimseye dinletemiyorum. Kimse beni dinlemiyor o yüzden beklediğim o mucize asla olmayacak. Evimin camının önünde böyle muazzam bir çiçek henüz yok zaten olsa da yarın öbür gün mutlaka solar yapraklarını döker küser bana.

 Yalnız kalmak ve yalnızlığa mahkum bir şekilde hayatı devam ettirmek. Zor meslek aslında yalnızlık; akşam eve geldiğinde kimsenin olmayışı, bir omuzun olmayışı, gözyaşının akması, saatlerce derdini anlatacağın kimsenin olmaması gibi gibi uzayan bir havadis aslında bu olay. Rüyalardan kurtulamaz oldum son 1 aydır. Sürekli rüya görüyor korkarak uykumdan uyanır hale geldim. Nedenini bilmiyorum, kendime yüzlerce soru biriktirdim yeniden cevaplarını veremeyeceğim ve o cevapların beni huzursuz etmesine neden olacak bir olay. Kalbim ağrıyor hatta kalbim kan kaybediyor artık, Delirmekte işe yaramıyormuş bunu da öğrendim. Hastaneye yatmayı kabul etsem bu seferde o hastanenin rutubeti sayesinde kalbimin buna dayanmaması nedeniyle erken yaşta öleceğimden korkuyorum. Ölmek çok kolay falan değil, gerçekten ölmek hakkını vererek bir daha geri gelmemek üzere ölmek işte asıl güzel olan bu. Yorgunluk bu sanırım yada bıkkınlık yada siz ne derseniz deyin işte. Nefes alabilmek için daha ne kadar çamura batmam gerekiyorsa battım ama olmuyor onuda gördüm. Düşününki birini çok sevmişsiniz, aşıksınız, boşluğa düşmüşsünüz tam tutunmaya çalışıyorsunuz, elinizle tuttuğunuz o ip kayıyor ve yakalayamıyorsunuz aşağıya hızla düşüyor çakılıyorsunuz, düştüğünüz o bataklıktan zor bela kurtuluyorsunuz, üzerinizi temizleyip aradan geçen bir kaç zaman sonra karşısına geçip bak ben geldim diyorsunuz, cevap basit olmalı; tabi ilk başta kızmalı insan, sonuçta elini bırakmışsın, biraz üzmeli ama kalkıp da ben başka birine aşık oldum demesiyle zaten çıktığınız o kuyuya geri dönseniz ne olur, dönmeyi verseniz ne olur ki. İnsanları asla mutlu edemezsiniz kendi canınızı da ortaya koysanız asla mutlu olmazlar hep daha fazlasını isteyerek önünüze mutlaka engeller çıkartırlar. Gerçi bir kaç arkadaşımdan biliyorum pamuk şekere, elma şekerine, benim gibi küp şekerine, şiir kitaplarına, romanlara, bir bardak çaya mutlu olan insanlar işte onlarda bu topluma ayak uydurabilmek için tutundukları yerden kendilerini hızla aşağıya atmayı uygun görüyorlar çünkü biliyorlar onlarda, mutsuz insanlarla kimse mutsuz olmak istemez.  

 Daha ne kadar çabalamam gerekiyor bilmiyorum, günlerce kitap okuyor hayallere dalıyorum. Hayaller gerçekten mükemmel bir eylem. Sonu mutlu bitiyor çünkü hepsinin, mesela bazı romanların sonu mutsuz bitiyor, bazı dizilerin, filmlerin sonu mutsuz bitiyor hatta masalların bile sonu mutsuz bitenleri var ama hayaller öyle mi sonu mutlaka hep mutlu bitiyor. Ben bugüne kadar ne kadar hayal kurduysam hepsi bir dağ oldu üzerime devrildi altında kaldım. Ölmedim, hayallerimde dahi ölmedim, Ölümü bu kadar çok niye arzuluyorsunuz diye söylenenlerde oldu pek fazla dinlemeyip kaldığım yerden hızlıca devam ettim ama sürekli aynı sorularla karşılaşmaktan bıktığım ve bunaldığım için insanlara karşı sırtımdaki yaraları göstermekte buldum çözümü ve hepsinin hayretlerle baktıklarına da şahit oldum. Ruhumu bir gece yarısı karşıma aldım konuşmaya başladım. Dedim böyle böyle bak sen şu kadar acı çektin, şu yollardan geçtin şimdi kalkıp da bunlar mu seni yıkacak lütfen kendine gel demeyi uygun görmüştüm ama ruhumun bana öfkeyle baktığını artık onunda daha fazla gücünün kalmadığını o gece anlamıştım. Geçen yaz Antalya'ya gittiğimde görmem gereken son insanı görüp sabahına uçurumdan aşağıya kendimi atacaktım kararım o kadar kesindi ki karşıma Babam çıksa beni affet oğlum kaldığımız yerden devam edelim hadi dese o an onu bile dinlemez kararımı uygulardım ama yapamadım gerçi çıktığım o uçurum kenarına bırakın babamın gelmesi ruhum bile gelmemişti, o uçurumdan aşağıya bedenimi değilde bütün geçmişimi yırtıp atmayı daha uygun gördüm tabi aşağıya çakılan ruhumdan ziyade bendim. Ölmek garip bir şey aslında ama gerçekten ölmek hakkını vererek ölmek.

 Aynalarla aramda bir bağ kalmamıştı, zaten aynalarla aramdaki bağı elime aldığım bir jiletle doğramayı daha uygun görmüştüm, kendime yakışan bir şeydi bu, jilet konusunda sol kolumda bulunan ve sağ bacağıma atılan yaralar bunun en iyi örnekleri ve en iyi kanıtlarıdır aslında. Aynaları pek sevmem aslında yüzümü gördüğüm için olabilir, bu yüzden pek fazla fotoğrafım yoktur, Fotoğrafın karşısına geçip kendime bakmak ee anlat hadi bugün neler yaptın demek gibi bir şey yada kendinle konuşman, çok konuşmamı buna bağlıyorum bazen kendi içimle bile konuştuğum oluyor sağ olsun sesini bile çıkarmadan beni dinliyor. Sizde bunu çok sık yapmıyor musunuz, yani kendinizle arada bir konuşmuyor musunuz evet bazılarımız aslında bunu çok sık yapmıyorlar o yüzden kondisyondan düşüp ilk fırsatta yere kapaklanarak acil müdahaleyi bekliyorlar. Doksan dakikalık bir futbol maçında ne kadar çabalarsanız çabalayın eğer o futbol takımında bir takım değilseniz sizin çabalarınız boşuna gider ve yenilmeye mahkum olursunuz. Bu yüzden kendi yanıma Tutunamayanları alıp oynadığımız bu maçta galip gelip bir sonraki maça hazırlanmak istiyordum, tabi arada bir tutunamayanlar aramızdan hızla kayıp gidiyor yerilerini dolduranlar oluyor ama beklediğimiz gibi bir sonuca varamıyorduk, en iyi iş olarak hükmen mağlup sayılmak ve çıkmaktı, tabi bende öyle yapmıştım hükmen mağlup sayılarak oyunu terk etmiştim. Beklediğim oyun, oynadığım maç bir futbol takımı değildi karşımızda profesyonel bir takım vardı. Her ne yaparsam yapayım Yusuf gibiydim o kuyulara çıkartılıp çıkartılıp atıldım.  

 Kendimi defalarca dinledim, ruhumu Antalya'da uçurumdan aşağıya attım, bedenime çekilecek acıların dövmesini kazıttım, sigarayı bıraktım sonra tekrar başlamak durumunda kaldım, eroin yada başka bir maddeye bağlanmadım, hayatıma giren kadınlar eroin gibi etki edince onlara bağlanmak daha iyi olur düşüncesiyle onlara bağlandım aşık oldum, aşkıma sahip çıkabilmek adına çok savaşlar verdim ve yenildim, yetmedi kandırıldım, başka acı kalmadı dediğimde bile başka acılarla karşılaştım, bu da geçer dedim zaten bu da geçer diye diye ömrümü tükettim birazda ona acıdım, bitti dedim ama bitmediğini gördüm, Galata Kulesinden atlamayı düşündüm benden önce başkaları yaptığı için çıkacağım yerel bir gazetenin dördüncü sayfasında kendimi görmektense böyle bir saçmalığa karışmak istemedim, öldüm ölmek aslında kolay bir iş diyerek defalarca öldüğümü gördüm ölmediğimi aslında bütün bunların birer hayal ürünü olduğunu karşıma çıkan benle konuşarak aramızda bir çözüm yolu aradım ama yolları bulamadığım için bütün yollara benzin döküp yakmayı daha uygun gördüm, İnsan insanın hayal kırıklığı olduğunu aslında insan insanı kandırmak için yaşadığını gördüğümde daha fazla yaşamak istemedim bu yüzden öldüm. Tabi bedenen ölmeyince ruhen yaşamakla cezalandırıldım. Çekeceğim başka ceza kalmayınca hakim karşısına geçip müebbetle yargılanmak istediğimi hatta tek kişilik koğuş varsa orada son günlerimi yaşayabileceğimi söyleyerek tek kişilik koğuşa atılmam konusunda ısrar ettim kabul edilmedi. Şimdilerde doksan yedi metre karelik evde yalnız başıma yaşayıp, yalnız bir şekilde ölümümü bekliyorum. Ölüm haktır sevgi ise baki, hadi eyvallah...

Bölüm Müziği...






16.03.2017

Bir Sigara


 ''İnsanın en büyük korkusu, kendisidir'' Evime geri dönüyorum, Yeni bir ayakkabı aldım, 44 günde 17 kitap okudum, 35 tane yeni kitap siparişi verdim, 33 tanesi yarın elime ulaşacak, en fazla şiir kitabı seçtim, şiirlerden uzaklaşmamak adına yeni şiir kitapları olmazsa olmazlarım dedim, kitaplığımda okunmayı bekleyen sayı 57'ye yükseldi, ''hayatım gün geçtikçe'' artık hayatım geçmez olmaya başladı, günler uzamaya başladı benim için, deniz kenarlarına çok sık gitmeye başladım be seferde, limanlarda bir umut dilenme çabaları, bir bekleyiş, hep bir bekleyiş. Umutlarım gün geçtikçe yok olmaya başladı, en korkunç olay ise delirmeye başladım artık. Rüyalar, hayaller, gerçekle hayal arasında sıkışma gibi durumlar, nefesimin kesilmesi gibi. Sigara içmez oldum artık hatta sigarayı bıraktım bile denilebilir, En büyük hedefim bir kitap çıkarmaktı hala haber bekliyoruz onun yanı sıra yazmayı bırakmadım, bir romana başladım, Tutunmak gün geçtikçe daha da zorlamaya başladı, baharın gelişi kışa veda etmem ve her veda da birilerini bekleme, Bitti ama bitmedi, sanki daha çok var gibi, hükmen mağlup olabilmek adına oynadığım bu oyunda başka kozum kalmadı. Tükenmenin sonunu geçeli çok uzun zaman oldu, kağıtta yazılacak boş yer kalmadı, kurşun kalem bitti, silgi artık silmez oldu. Düzelmiyor işte, düzelmeyecek, kulağıma fısıldayan biri var ve bana bir şeyler söylüyor artık onu dinliyorum. Kuyunun en dibini gördüm ve Yusuf gibi o kuyudan çıkmayı bekledim, birinin yardım etmesini kötüde olsa ama gelen olmadı maalesef, ateşlere atıldık sadece bir karınca su getirdi sağ olsun. Peygamber sabrı dedikleri bu olsa gerek, kendine bir şeyler katıp onuda öğrenmem lazım dediğim ne varsa az biraz öğrendim. Roman yazmaya başladım, bir kitap yazdım deneme yanılma - yanılma deneme denilecek bir kitap, senaryo yazdım bunu çekecek kimsenin gücü yetmez dediler. Gücüm tükendi benimde, bitti sanırım bu sefer tamamen bitiriyoruz.

 Aşık olup ve sana başka birine aşık olduğunu söyleyen bir kadın ve umutlarını senden alması, hayatta korkusuzca savaşmam da elini uzatan Veronikanın en güzel iyilikleri, abla olması ablam olması, tutunacak bir dal ararken karşına çıkıp o dalların kırılması için uğraşan bir başka kadın, tam bitti dediğinde yüzünü güldüren ve arkandan işler çevirip seni sırtından hançerleyen başka başka kadın, seni aldatan kadın, bak bu arkadaş iyi biri yardım edeyim en iyisi dediğinde seni kötülemesi, sırf kendi çıkarı için, sadece kendini düşünen insanlar, kötülüklerden beslenen ve kötü biri olma yolunda hızlı adımlarla yarışanlar, namaz kılıp hakkını gasp edenler, ben elma şekerine, pamuk şekerine mutlu olan bir adamdım oysaki ama insanların bu kadar kötü olması ve sürekli zarar vermesi ondan asla zarar gelmez dediğim kim varsa ilk ondan zarar görmem.

 Bitti ve tükendi


     

 Sanırım resim her şeyi anlatıyor!

Bir insan hayalleriyle nereye kadar yaşayabilir, Yazarında dediği gibi ''Asıl özgürlük ölümle başlar bunu sakın unutma Olric''

Hadi Eyvallah...






 

14.02.2017

Hasta Şizofren, Müzik ve Kahve


 25 yıllık hayatımda iki kez çıktım Galata Kulesi'ne, kimle çıktığım yada neden çıktığım pek önemli değil aslında, aslında oraya çıkmayı pek sevmem, aşağıda yanında durmak daha çok hoşuma gider, ''sonuçta o kadar acı çekmiş birinin yanına gitmek acılardan başka bir şeye yaramaz'' Çok yıprandık, çocukluğumuzu yaşayamadan büyümek zorunda kaldığım için birazda hayata küstüm, darıldım bir gece yarısı arkama bile bakmadan çekip gitmeyi, terk etmeyi o kadar çok arzuladım ki yapamadım terk etmek kadar insana ağır veren bir madde henüz bulunamadı yada bilim insanları pek fazla bu konuya ilgi duymuyorlar açıkçası. Galata Kulesinden atlamayı çok isterdim aslında, ölümüm en çok acı çekmiş birinin yanında olurdu hiç olmazsa mutlu olurdum, birazda huzurlu. Kitap işi ne oldu bilmiyorum yayınevinden haber bekliyorum olumlu yada olumsuz bir şekilde geri dönmediler o yüzden kitapla ilgili pek fikrim yok maalesef. Bunu şimdiden söylemek istedim yoksa yazmaya devam ettikçe unutacağımı adım gibi biliyorum.

 Televizyonum bozuldu, İnternet hala bağlanmadı, ayakkabılarımdan bir tanesi eskidi çöpe atmak durumunda kaldım, yüz metrekarelik evde yalnız başıma kaldım, sigara ve alkol içmez oldum, kitap okumaktan gözlerim yorulmaya başladı, kahveyi canım isterse içer oldum ve bunları yaparken umutsuzluk trenini bekledim, asla ama asla gelmeyecek o gemiyi bekledim, otobüs terminallerinde, kargo taşıyan ve gelen her kargoda bir umutla dedim, hep bir umutla geçirdim koca senemi ve ömrüm birilerini bekleyerek geçirdi, yarısı da terk edilerek. Ne yalan söyleyeyim bizim ailede olan hep çocuklara oluyor üç ay önce falan öz teyzem kocasından boşandı yeğenim daha on yaşındaki kız çocuğu babasına verildi velayeti o da bakamadığı için yurtta verdi, daha henüz on yaşındaki bir kız çocuğunun yaşadığı travmalardan biri bitmeden diğeri başladı, Öz dayım eşinden boşandı iki çocuğu perişan bir halde, onlarında yaşı biri on altı diğerinin yaşı on iki, dedim ya bizim ailede olan hep çocuklara oluyor neyse ki öz dayım çocuklarına iyi olmasa da bakıyor ki bakmak denilirse ona da. Benim elimden bir şey gelmiyor ve en çokta bundan nefret ediyorum filler tepişiyor olan çimlere oluyor. Neden bu hayatta en zor şeyleri çocuklar yaşıyor, neden çocuklar ölüyor, neden birileri çıkıp bu sisteme dur demiyor, neden, bazen o çocukların bir umudu olmak için nelerimi vermezdim ki, çok iyi hatırlıyorum daha henüz yirmi yaşındayken elimdeki poşetler çok ağır diye yanıma gelen üç çocuk abi yardım edelim mi sana ve yardımlarını kabul etmem cebimde o zaman bozuk altı lira vardı bende çıkarıp onlara vermiştim, o an sanki bütün dünya onların olmuştu o kadar çok sevinmiş ve mutlu olmuşlardı ki o mutluluğu gözlerinden görebiliyordu insan, bende o mutluluğa şahit olmuştum. 25 şubatta dünyaya dev bir meteor düşecekmiş inanınki keşke öyle bir şey olsa ve dünya denilen yer yok olsa artık bunu en çok isteyen insanlardan biri benim. Ölüm haktır hepimize. Ben çok çektim acı ve çekilecek başka acı kalmadığı dediğim zamanlarımda bile önüme başka acı koydular onuda çektim. Üşenmedim, yorulmadım, her seferinde aldığım onca kalp kırıklıklarına rağmen hep daha güçlü kalktım ama belli bir yerden sonra kalkamaz oldum elimdeki bütün umutları bir limana döktüm.

 Bir keresinde uçurumdan aşağıya atlamak istedim, sayısız intihar eylemlerimin arasına uçurumu da haneme yazdırıp, ''bunu da mı başaramadın'' dedirtmek kendime çok istedim, tabi hiçbir zaman gitmedim eğer gitseydim mutlaka atlardım o uçurumdan aşağıya, kimseler beni bulamasın diye, Mutsuzluk çok kötü bir eylem aslında, umutsuzluğun tarifini verebilirim ama mutsuzluğun tarifi gerçekten yok ve o içimdeki mutsuzlukla büyüyen çocuk asla barışmayacak yeryüzüyle bunu da gerçekten çok iyi biliyorum. Albayım terk etti dedim gerçekten öyle terk etti, ayakkabılarım yırtıldı dedim, onları da ayrı seviyorum. Çünkü onlar bir tür kayıt makinesi gibi nereye gidersen git seni asla yalnız bırakmıyor ve terk etmiyorlar, o yüzden ayakkabıları hep ayrı sevdim ben. Kendi hayatımı kaçıncı kez kaybettim bilmiyorum, oynadığım bir tür dram tarzında film senarist benim kendi hayatımı yazıyorum, sevdiğim işleri yapıyorum ve aşık olmayı inanılmaz güzel başarıyorum ama sonunda kendime uçan halı yaratıp sevdiğim kadınla uzaklara kaçıyorum filmin sonunu inanılmaz derecede saçmalamayı başarsam da övgüler, reytingler, başarılar üst üste geliyor. Bu hayatta herkes sizi mutlaka bir kere olsun kırar. Sonra yazdığım senaryo fazla saçma bulunduğu için kanal tarafından dizinin kaldırılması uygun görülüyor ve final yapmama dahi izin vermeden bitiyor her güzel şey gibi. Ne yaparsak yapalım mutlaka ama mutlaka kötüye gidiyor işler bazılarımız kurtulmayı başarıyor, bazılarımızın elinden tutanlar oluyor, ben kendime bakıyorum çamurun içinde çırpındıkça çırpınıyor ama bir türlü kurtulamıyorum ve o çamur benim sonunda sonum olmayı başarıyor. Çok sevdim bazı kadınları, ki sevme konusunda Kadınları en güzel seven kimdi diyecek olursak Cemal Süreya derim onun gibi seven henüz kimse olmamıştır. Bi keresinde bunu bende denemiştim başaramamıştım, sevgi konusunda pek başarılı sayılmam, sevgisizliğin içinde büyüyen birinden sevgi beklemek fakirlikten biranda zengin olmak gibi bir iş olur açıkçası ama çok çabuk dökülürüm, içimdeki acıları çok çabuk açarım birine, kalp kırıklarımı santim santim nerede olduğunu elimle gösterebilirim, buda sevgi bekleyen biri olduğum anlamına gelir, çünkü her ne olursa olsun insan sevilmek ister bu hayatta. Dünya büyük falan değildir işte bu yüzden, dünya küçüktür, sevgi ise büyüktür.

 14 Şubat, bugün sevgililer günü, sevgilinize alacağınız en güzel hediye onun elini sımsıkı tutmak ve gökyüzüne bakıp ona sevdiğinizi söylemektir. Bunu pek yapamadım ama hayatımda kimin elini sımsıkı tuttuysam o eller elimi çok güzel yaktı, Benim pek ümidim kalmadı artık, ne yalan söyleyeyim kitabın çıkmasını bekliyorum sonrası derin bir karanlığın içinde yok olmak, hani ölüm falan değil başka bir şey bu. Şimdilik Kendinize çok iyi bakın...


Bölüm Sonu...

  



 

15.01.2017

Eksik Bir Hayat


 Merhabalar, umarım bu sefer gerçekten iyisinizdir. Umarım gönlünüzdeki her şey gerçekleşmiştir. Uzun zaman oldu buralara gelmeyeli ve o kadar çok uzun zaman olmuş ki bir şeyler yazmayalı ben bile özledim yalan yok. Yoktum uzun bir süre, kitap işiyle uğraşıyordum, kısaca özet geçmem gerekirse kitap bitti, yayın evine teslim ettim, artık bundan sonraki iş yayın evinde, tabi ondan önce içime sinmesi adına bir iki yayın evine daha gönderdim birinden cevap gelmedi henüz, diğerinden ise ne hikmetse ertesi gün mail attılar kitabı basmak adına ben kabul etmedim bu seferde, içime sinmeyeceğini düşündüğüm için kabul etmedim, neyse çokta şey yapmamak lazım kitap işinin aslı astarı şimdilik bu kadar, ben bitirdim yayın evine gönderdim gerekli görülürse artık basarlar. Uzun süre yoktum, dediğim gibi düzelmeye başlamadım aksine kötü gidecek ne kadar eylem varsa trafik kazasında yaşadım. Evet, şarampolden aşağıya arabamla hızla çakıldım ama ölmedim ağır yaralarla kurtulduktan sonra komaya kaldırıldım iki hafta hastanede yattıktan sonra ilk başta öldüğümü sanmıştım ama öyle olmadığını çok geçmeden anlayabildim. Acılar biriktirdim iki hafta boyunca, ağır ilaçlar kullandım  bakmayın iki hafta dediğime yıllarca ilaç kullandım biri dahi çıkıp iyileştirmedi aksine daha kötü etti. Bir gece uykumdan uyandım kendime kahve yapmak yerine bileklerimi kestim camda bulunan çiçeğimi kendi kanımla suladım ertesi gün soldu. Bir kedi aldım ertesi gün terk etti. Yalnızlıkla sınandım, yetmedi yalnız kaldım, yalnızlığın en dibini gördükten sonra kalbimi ameliyat masasında terk ettim. Terk edilmek başlı başına bir intihar sanırım, düşünsenize birini sevmişsiniz bu kedi, köpek yada aşık olduğunuz herhangi bir adam yada kadın olabilir yada değer verdiğiniz bir eşya dahi olabilir, ertesi gün yok. Sadece üç harf. Yok. Bu kadar basit olmamalı aslında yok olmak yada terk edilmek. Bu güne kadar uğruna kime yada neye inandıysam hep terk edildim, yarı yolda kaldım, birine bağlanmak istediğimde bile korktum terk eder diye. İnsan en çaresiz olduğu zamanlarda bir şeye tutunmak istiyor bende sanırım intihar eylemlerine tutundum ve belkide bu yüzden intiharı hep sevdim. Zaten hepimiz er yada geç bir gün öleceğiz ama öyle ama böyle ben biraz daha erken tarihe alıyorum hepsi o kadar bunu böyle düşünmek lazım.

 Burası benim evim gibi ama evden ziyade odam gibi anlatamadıklarımı, konuşamadıklarımı oturup burada konuşuyorum ben yazıyorum o da beni dinliyor sesini çıkarmadan. Uzun süre ne yaptım diyecek olursanız çok şey yaptım sanırım. Önce kayıp olan kişileri buldum yada onlar beni buldu, tatil yaptım, uzun bir süre kafamı dinledim yada dinlemiş numarasını çok iyi yaptım, Antalya'ya gittim, kitabımı bitirdim, üç kere intihara kalkıştım birinde az kalsın başarılı oluyordum son anda kurtarıldım, doğum günümde hediyeler alında en çokta kitap alındı, bol bol kitap okudum, kitaplığımı genişlettim, hayaller kurdum sonra o hayallerimin yandığını gördüm, ağladım ama gerçekten çok ağladım gözlerimde yaşlar bitecek sandım bitmedi kurumadı, aşık oldum, sonra oturup bir kıza hediye paketi hazırladım o hediye paketini o kıza verdim kabul etti, çok sevindiği gibi çok mutlu oldu, ertesi gün benimle konuşmadı ondan sonraki günlerde konuşmamaya devam etti, Veronika'nın bir kız çocuğu oldu çok mutlu oldum çok fazla sevindim, acı çektim yetmedi kalbim kırıldı, kalbimi bağışlama kararı aldım. Sağlık bakanlığına başvurarak kalbimi başka birine vermeleri konusunda hastanenin birine gittim kavga ettim güvenlik görevlileriyle gözümü açtığımda karakolda uyandım akşamına salıverdiler. Sonra deniz kenarına gidip orada ağladım etrafımdan geçen insanlar dönüp bana baktılar neyin var diye gelip biri dahi sormadı içim acıdı. İnsanlığın öldüğünü resmen görebilmiştim. Yüksek bir tepeye çıktım sesim kısılıncaya kadar haykırdım, bağırdım yine kimse duymadı, İnsanlık ölmüştü kimse henüz bilmiyordu. Yetmedi en sonunda artık delirdim. Gerçekten bakın en sonunda delirmeyi uygun gördüm kendime. Tabi o da yetmezmiş gibi üstüne hastaneye yatmam gerektiği söylendi kimseyi dinlemedim. Suçlu olan bizler değiliz. Suçlu olan ruhumuzu kaybetmemiz. En sonunda hayalimi buldum ne istediğimi yani onu gerçekleştirmek adına son bir çare dedim son kez bu oyunda kalmak için savaşmam gerektiğini anladım. Sona gelmiş biri olarak gerçekten bu sonları yaşamak başlı başına bir bela sanırım tam bitti diyorsunuz başka bir hayal yada başka bir umut peşinize takılıyor bırakamıyorsunuz hayatınızı.

 Gökyüzünden bahsetmek istiyorum sizlere biraz, o fotoğraftaki kişi ben değilim ama ben olmak çok isterdim. Gökyüzü sandığınız gibi mavi değil aslında kimine göre mavi, kimine göre başka renktir, bunu da çok geç sonra öğrendim. Her şeyi çok geç öğrenirim ben aslında mesela karşılıklı sevgi diye bir şey olmadığını, birini severken ve onu unutamazken o sevdiğiniz kişi başka birine aşık olduğunu sizlere söyleyebilir ansızın, siz kalkıp bir başkasını sevmezken o başkasını mutlaka sever, unutmak cezamı, yoksa ağır yaralar açan hastalık mı inanın tam olarak kestiremiyorum bende. Unutmak başlı başına başka bir ders niteliği taşıyor.

 Umutlar, işte en güzel kısım bu sanırım. Umut etmek bu dünyada, yaşadığımız coğrafyada imkansız bir ders. O derse girmişsiniz verilen bütün soruları noktası, virgülüne kadar yazıyorsunuz ama gel gelelim ki hoca o dersten sizi geçirmiyor, umudunuzu kırmak adına elindeki bütün kozları kullanıyor siz pes etmiyorsunuz pes etmediğiniz gibi üstüne üstük savaş ilan ediyorsunuz ama yinede başarılı bir türlü olamıyorsunuz elinizde kalan son umut parçalarını da kırdıktan sonra artık umut edecek bir şeyiniz kalmıyor gerçekten en acınacak durum budur. Ben umutlarımı çok küçük yaşta kaybettim, o kadar çok kaybetmeye mahkum kalmışım ki umudumun olmadığını bir limanda anladım birini beklerken ve o biri gelmediği gün.

 Neyse çok konuştum sanırım, buraları çok boş bıraktığım içinde olabilir yada bilmiyorum işte her neyse kendinize çok iyi bakın...






KAYRA

    Merhabalar, Nasılsınız En son 20 Haziran 2021 Tarihinde buraya uğramışım gerçekten bu kez araya çok ama çok açtık. Neyse özledik ve geld...