Yaşamakla ölmek arasındaki o ince çizgi de gidip gidip geldim. Bir keresinde kafama silah dayadım patlamadı, bir keresinde içtiğim ilaçlar etkisi altında sabahına karşı gözümü hastanede açtım, bir gün canım o kadar çok sıkılmıştı ki doğalgaz borusuna geçirdiğim iple kendimi boğmaya çalıştım bu seferde kapımın zili hiç susmadığı için gidip kapıyı açmak durumunda kaldım, bir keresinde doğalgazı açık bıraktım ama o ay faturayı ödemeyi unuttuğum için doğalgazımı kesmişler ve o doğalgaz kokusundan çıkacak muazzam koku sayesinde ölememiştim. Ölümle aramda olan o ince çizgiden bir türlü ayrılamadım sizin anlayacağınız. Öldüm diyordum ama yaşamaya devam ediyordum, diyorum kimseye dinletemiyorum. Kimse beni dinlemiyor o yüzden beklediğim o mucize asla olmayacak. Evimin camının önünde böyle muazzam bir çiçek henüz yok zaten olsa da yarın öbür gün mutlaka solar yapraklarını döker küser bana.
Yalnız kalmak ve yalnızlığa mahkum bir şekilde hayatı devam ettirmek. Zor meslek aslında yalnızlık; akşam eve geldiğinde kimsenin olmayışı, bir omuzun olmayışı, gözyaşının akması, saatlerce derdini anlatacağın kimsenin olmaması gibi gibi uzayan bir havadis aslında bu olay. Rüyalardan kurtulamaz oldum son 1 aydır. Sürekli rüya görüyor korkarak uykumdan uyanır hale geldim. Nedenini bilmiyorum, kendime yüzlerce soru biriktirdim yeniden cevaplarını veremeyeceğim ve o cevapların beni huzursuz etmesine neden olacak bir olay. Kalbim ağrıyor hatta kalbim kan kaybediyor artık, Delirmekte işe yaramıyormuş bunu da öğrendim. Hastaneye yatmayı kabul etsem bu seferde o hastanenin rutubeti sayesinde kalbimin buna dayanmaması nedeniyle erken yaşta öleceğimden korkuyorum. Ölmek çok kolay falan değil, gerçekten ölmek hakkını vererek bir daha geri gelmemek üzere ölmek işte asıl güzel olan bu. Yorgunluk bu sanırım yada bıkkınlık yada siz ne derseniz deyin işte. Nefes alabilmek için daha ne kadar çamura batmam gerekiyorsa battım ama olmuyor onuda gördüm. Düşününki birini çok sevmişsiniz, aşıksınız, boşluğa düşmüşsünüz tam tutunmaya çalışıyorsunuz, elinizle tuttuğunuz o ip kayıyor ve yakalayamıyorsunuz aşağıya hızla düşüyor çakılıyorsunuz, düştüğünüz o bataklıktan zor bela kurtuluyorsunuz, üzerinizi temizleyip aradan geçen bir kaç zaman sonra karşısına geçip bak ben geldim diyorsunuz, cevap basit olmalı; tabi ilk başta kızmalı insan, sonuçta elini bırakmışsın, biraz üzmeli ama kalkıp da ben başka birine aşık oldum demesiyle zaten çıktığınız o kuyuya geri dönseniz ne olur, dönmeyi verseniz ne olur ki. İnsanları asla mutlu edemezsiniz kendi canınızı da ortaya koysanız asla mutlu olmazlar hep daha fazlasını isteyerek önünüze mutlaka engeller çıkartırlar. Gerçi bir kaç arkadaşımdan biliyorum pamuk şekere, elma şekerine, benim gibi küp şekerine, şiir kitaplarına, romanlara, bir bardak çaya mutlu olan insanlar işte onlarda bu topluma ayak uydurabilmek için tutundukları yerden kendilerini hızla aşağıya atmayı uygun görüyorlar çünkü biliyorlar onlarda, mutsuz insanlarla kimse mutsuz olmak istemez.
Daha ne kadar çabalamam gerekiyor bilmiyorum, günlerce kitap okuyor hayallere dalıyorum. Hayaller gerçekten mükemmel bir eylem. Sonu mutlu bitiyor çünkü hepsinin, mesela bazı romanların sonu mutsuz bitiyor, bazı dizilerin, filmlerin sonu mutsuz bitiyor hatta masalların bile sonu mutsuz bitenleri var ama hayaller öyle mi sonu mutlaka hep mutlu bitiyor. Ben bugüne kadar ne kadar hayal kurduysam hepsi bir dağ oldu üzerime devrildi altında kaldım. Ölmedim, hayallerimde dahi ölmedim, Ölümü bu kadar çok niye arzuluyorsunuz diye söylenenlerde oldu pek fazla dinlemeyip kaldığım yerden hızlıca devam ettim ama sürekli aynı sorularla karşılaşmaktan bıktığım ve bunaldığım için insanlara karşı sırtımdaki yaraları göstermekte buldum çözümü ve hepsinin hayretlerle baktıklarına da şahit oldum. Ruhumu bir gece yarısı karşıma aldım konuşmaya başladım. Dedim böyle böyle bak sen şu kadar acı çektin, şu yollardan geçtin şimdi kalkıp da bunlar mu seni yıkacak lütfen kendine gel demeyi uygun görmüştüm ama ruhumun bana öfkeyle baktığını artık onunda daha fazla gücünün kalmadığını o gece anlamıştım. Geçen yaz Antalya'ya gittiğimde görmem gereken son insanı görüp sabahına uçurumdan aşağıya kendimi atacaktım kararım o kadar kesindi ki karşıma Babam çıksa beni affet oğlum kaldığımız yerden devam edelim hadi dese o an onu bile dinlemez kararımı uygulardım ama yapamadım gerçi çıktığım o uçurum kenarına bırakın babamın gelmesi ruhum bile gelmemişti, o uçurumdan aşağıya bedenimi değilde bütün geçmişimi yırtıp atmayı daha uygun gördüm tabi aşağıya çakılan ruhumdan ziyade bendim. Ölmek garip bir şey aslında ama gerçekten ölmek hakkını vererek ölmek.
Aynalarla aramda bir bağ kalmamıştı, zaten aynalarla aramdaki bağı elime aldığım bir jiletle doğramayı daha uygun görmüştüm, kendime yakışan bir şeydi bu, jilet konusunda sol kolumda bulunan ve sağ bacağıma atılan yaralar bunun en iyi örnekleri ve en iyi kanıtlarıdır aslında. Aynaları pek sevmem aslında yüzümü gördüğüm için olabilir, bu yüzden pek fazla fotoğrafım yoktur, Fotoğrafın karşısına geçip kendime bakmak ee anlat hadi bugün neler yaptın demek gibi bir şey yada kendinle konuşman, çok konuşmamı buna bağlıyorum bazen kendi içimle bile konuştuğum oluyor sağ olsun sesini bile çıkarmadan beni dinliyor. Sizde bunu çok sık yapmıyor musunuz, yani kendinizle arada bir konuşmuyor musunuz evet bazılarımız aslında bunu çok sık yapmıyorlar o yüzden kondisyondan düşüp ilk fırsatta yere kapaklanarak acil müdahaleyi bekliyorlar. Doksan dakikalık bir futbol maçında ne kadar çabalarsanız çabalayın eğer o futbol takımında bir takım değilseniz sizin çabalarınız boşuna gider ve yenilmeye mahkum olursunuz. Bu yüzden kendi yanıma Tutunamayanları alıp oynadığımız bu maçta galip gelip bir sonraki maça hazırlanmak istiyordum, tabi arada bir tutunamayanlar aramızdan hızla kayıp gidiyor yerilerini dolduranlar oluyor ama beklediğimiz gibi bir sonuca varamıyorduk, en iyi iş olarak hükmen mağlup sayılmak ve çıkmaktı, tabi bende öyle yapmıştım hükmen mağlup sayılarak oyunu terk etmiştim. Beklediğim oyun, oynadığım maç bir futbol takımı değildi karşımızda profesyonel bir takım vardı. Her ne yaparsam yapayım Yusuf gibiydim o kuyulara çıkartılıp çıkartılıp atıldım.
Kendimi defalarca dinledim, ruhumu Antalya'da uçurumdan aşağıya attım, bedenime çekilecek acıların dövmesini kazıttım, sigarayı bıraktım sonra tekrar başlamak durumunda kaldım, eroin yada başka bir maddeye bağlanmadım, hayatıma giren kadınlar eroin gibi etki edince onlara bağlanmak daha iyi olur düşüncesiyle onlara bağlandım aşık oldum, aşkıma sahip çıkabilmek adına çok savaşlar verdim ve yenildim, yetmedi kandırıldım, başka acı kalmadı dediğimde bile başka acılarla karşılaştım, bu da geçer dedim zaten bu da geçer diye diye ömrümü tükettim birazda ona acıdım, bitti dedim ama bitmediğini gördüm, Galata Kulesinden atlamayı düşündüm benden önce başkaları yaptığı için çıkacağım yerel bir gazetenin dördüncü sayfasında kendimi görmektense böyle bir saçmalığa karışmak istemedim, öldüm ölmek aslında kolay bir iş diyerek defalarca öldüğümü gördüm ölmediğimi aslında bütün bunların birer hayal ürünü olduğunu karşıma çıkan benle konuşarak aramızda bir çözüm yolu aradım ama yolları bulamadığım için bütün yollara benzin döküp yakmayı daha uygun gördüm, İnsan insanın hayal kırıklığı olduğunu aslında insan insanı kandırmak için yaşadığını gördüğümde daha fazla yaşamak istemedim bu yüzden öldüm. Tabi bedenen ölmeyince ruhen yaşamakla cezalandırıldım. Çekeceğim başka ceza kalmayınca hakim karşısına geçip müebbetle yargılanmak istediğimi hatta tek kişilik koğuş varsa orada son günlerimi yaşayabileceğimi söyleyerek tek kişilik koğuşa atılmam konusunda ısrar ettim kabul edilmedi. Şimdilerde doksan yedi metre karelik evde yalnız başıma yaşayıp, yalnız bir şekilde ölümümü bekliyorum. Ölüm haktır sevgi ise baki, hadi eyvallah...
Bölüm Müziği...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder