25 yıllık hayatımda iki kez çıktım Galata Kulesi'ne, kimle çıktığım yada neden çıktığım pek önemli değil aslında, aslında oraya çıkmayı pek sevmem, aşağıda yanında durmak daha çok hoşuma gider, ''sonuçta o kadar acı çekmiş birinin yanına gitmek acılardan başka bir şeye yaramaz'' Çok yıprandık, çocukluğumuzu yaşayamadan büyümek zorunda kaldığım için birazda hayata küstüm, darıldım bir gece yarısı arkama bile bakmadan çekip gitmeyi, terk etmeyi o kadar çok arzuladım ki yapamadım terk etmek kadar insana ağır veren bir madde henüz bulunamadı yada bilim insanları pek fazla bu konuya ilgi duymuyorlar açıkçası. Galata Kulesinden atlamayı çok isterdim aslında, ölümüm en çok acı çekmiş birinin yanında olurdu hiç olmazsa mutlu olurdum, birazda huzurlu. Kitap işi ne oldu bilmiyorum yayınevinden haber bekliyorum olumlu yada olumsuz bir şekilde geri dönmediler o yüzden kitapla ilgili pek fikrim yok maalesef. Bunu şimdiden söylemek istedim yoksa yazmaya devam ettikçe unutacağımı adım gibi biliyorum.
Televizyonum bozuldu, İnternet hala bağlanmadı, ayakkabılarımdan bir tanesi eskidi çöpe atmak durumunda kaldım, yüz metrekarelik evde yalnız başıma kaldım, sigara ve alkol içmez oldum, kitap okumaktan gözlerim yorulmaya başladı, kahveyi canım isterse içer oldum ve bunları yaparken umutsuzluk trenini bekledim, asla ama asla gelmeyecek o gemiyi bekledim, otobüs terminallerinde, kargo taşıyan ve gelen her kargoda bir umutla dedim, hep bir umutla geçirdim koca senemi ve ömrüm birilerini bekleyerek geçirdi, yarısı da terk edilerek. Ne yalan söyleyeyim bizim ailede olan hep çocuklara oluyor üç ay önce falan öz teyzem kocasından boşandı yeğenim daha on yaşındaki kız çocuğu babasına verildi velayeti o da bakamadığı için yurtta verdi, daha henüz on yaşındaki bir kız çocuğunun yaşadığı travmalardan biri bitmeden diğeri başladı, Öz dayım eşinden boşandı iki çocuğu perişan bir halde, onlarında yaşı biri on altı diğerinin yaşı on iki, dedim ya bizim ailede olan hep çocuklara oluyor neyse ki öz dayım çocuklarına iyi olmasa da bakıyor ki bakmak denilirse ona da. Benim elimden bir şey gelmiyor ve en çokta bundan nefret ediyorum filler tepişiyor olan çimlere oluyor. Neden bu hayatta en zor şeyleri çocuklar yaşıyor, neden çocuklar ölüyor, neden birileri çıkıp bu sisteme dur demiyor, neden, bazen o çocukların bir umudu olmak için nelerimi vermezdim ki, çok iyi hatırlıyorum daha henüz yirmi yaşındayken elimdeki poşetler çok ağır diye yanıma gelen üç çocuk abi yardım edelim mi sana ve yardımlarını kabul etmem cebimde o zaman bozuk altı lira vardı bende çıkarıp onlara vermiştim, o an sanki bütün dünya onların olmuştu o kadar çok sevinmiş ve mutlu olmuşlardı ki o mutluluğu gözlerinden görebiliyordu insan, bende o mutluluğa şahit olmuştum. 25 şubatta dünyaya dev bir meteor düşecekmiş inanınki keşke öyle bir şey olsa ve dünya denilen yer yok olsa artık bunu en çok isteyen insanlardan biri benim. Ölüm haktır hepimize. Ben çok çektim acı ve çekilecek başka acı kalmadığı dediğim zamanlarımda bile önüme başka acı koydular onuda çektim. Üşenmedim, yorulmadım, her seferinde aldığım onca kalp kırıklıklarına rağmen hep daha güçlü kalktım ama belli bir yerden sonra kalkamaz oldum elimdeki bütün umutları bir limana döktüm.
Bir keresinde uçurumdan aşağıya atlamak istedim, sayısız intihar eylemlerimin arasına uçurumu da haneme yazdırıp, ''bunu da mı başaramadın'' dedirtmek kendime çok istedim, tabi hiçbir zaman gitmedim eğer gitseydim mutlaka atlardım o uçurumdan aşağıya, kimseler beni bulamasın diye, Mutsuzluk çok kötü bir eylem aslında, umutsuzluğun tarifini verebilirim ama mutsuzluğun tarifi gerçekten yok ve o içimdeki mutsuzlukla büyüyen çocuk asla barışmayacak yeryüzüyle bunu da gerçekten çok iyi biliyorum. Albayım terk etti dedim gerçekten öyle terk etti, ayakkabılarım yırtıldı dedim, onları da ayrı seviyorum. Çünkü onlar bir tür kayıt makinesi gibi nereye gidersen git seni asla yalnız bırakmıyor ve terk etmiyorlar, o yüzden ayakkabıları hep ayrı sevdim ben. Kendi hayatımı kaçıncı kez kaybettim bilmiyorum, oynadığım bir tür dram tarzında film senarist benim kendi hayatımı yazıyorum, sevdiğim işleri yapıyorum ve aşık olmayı inanılmaz güzel başarıyorum ama sonunda kendime uçan halı yaratıp sevdiğim kadınla uzaklara kaçıyorum filmin sonunu inanılmaz derecede saçmalamayı başarsam da övgüler, reytingler, başarılar üst üste geliyor. Bu hayatta herkes sizi mutlaka bir kere olsun kırar. Sonra yazdığım senaryo fazla saçma bulunduğu için kanal tarafından dizinin kaldırılması uygun görülüyor ve final yapmama dahi izin vermeden bitiyor her güzel şey gibi. Ne yaparsak yapalım mutlaka ama mutlaka kötüye gidiyor işler bazılarımız kurtulmayı başarıyor, bazılarımızın elinden tutanlar oluyor, ben kendime bakıyorum çamurun içinde çırpındıkça çırpınıyor ama bir türlü kurtulamıyorum ve o çamur benim sonunda sonum olmayı başarıyor. Çok sevdim bazı kadınları, ki sevme konusunda Kadınları en güzel seven kimdi diyecek olursak Cemal Süreya derim onun gibi seven henüz kimse olmamıştır. Bi keresinde bunu bende denemiştim başaramamıştım, sevgi konusunda pek başarılı sayılmam, sevgisizliğin içinde büyüyen birinden sevgi beklemek fakirlikten biranda zengin olmak gibi bir iş olur açıkçası ama çok çabuk dökülürüm, içimdeki acıları çok çabuk açarım birine, kalp kırıklarımı santim santim nerede olduğunu elimle gösterebilirim, buda sevgi bekleyen biri olduğum anlamına gelir, çünkü her ne olursa olsun insan sevilmek ister bu hayatta. Dünya büyük falan değildir işte bu yüzden, dünya küçüktür, sevgi ise büyüktür.
14 Şubat, bugün sevgililer günü, sevgilinize alacağınız en güzel hediye onun elini sımsıkı tutmak ve gökyüzüne bakıp ona sevdiğinizi söylemektir. Bunu pek yapamadım ama hayatımda kimin elini sımsıkı tuttuysam o eller elimi çok güzel yaktı, Benim pek ümidim kalmadı artık, ne yalan söyleyeyim kitabın çıkmasını bekliyorum sonrası derin bir karanlığın içinde yok olmak, hani ölüm falan değil başka bir şey bu. Şimdilik Kendinize çok iyi bakın...
Bölüm Sonu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder