16.06.2016

Zehirin İntikamı



 Zehirdim ben, kendi kanıma karışmış kendi vücudumu zehirleyen biriydim ben. Hata üstüne hata yapmak, sonra başka hatalara yol vermek, üstüne basa basa yanlış yolda ilerlemek. Kendi hayatımı nasıl oluyordu da bu kadar çıkmaz sokakların içerisine sürüklüyordum diye düşündüğüm zamanlarım fazlaca olmuştu, hayata karşı zamanım çok fazla vardı. Tanrıdan ödünç olarak aldığım zamanı hep kendi hayatımı nasıl daha boka batırabilirim diye kullanıyordum çünkü. Belki de son maddeyle bu yüzden tanıştım. Yalnızlıktan kurtulabilmek için bir arkadaşa ihtiyacım olduğu zamanlarda elimden tutmuştu ağzımı dahi açamamıştım karşısında etkilenmemek elde dahi değildi çünkü, başarmıştım, ilk kez hayatımda bir üst seviyeye çıkmıştım. Eksiliyordum hep; kendime karşı, karşımdaki insanlara karşı, hayata karşı, inandığım değerlere karşı hep eksiliyordum. Bir gün eksilmekten o kadar çok sıkılmıştım ki eksilmeyi bir kenara bırakıp tamamen yok olmayı seçmiştim. Fazlaca yaşamıştım çünkü, hayatın her türlü oyunuyla oynamış biri olarak başka oyun arayışına girmektense biran önce terk etmem gerektiğini düşündüm. Yeni evrede kendimden geçmeye çoktan karar vermiştim, artık yaşamamam gerektiğini biliyordum, çünkü zehirdim kendimi zehirleyerek başka insanlara da zehrimi bulaştırmak beni fazlaca üzüyordu. Üzülmemek adına uyuşturucu ile tanıştığımda hayatımın son evresinden vazgeçtiğimi çoktan anlamıştım. İş işten bu sefer geçmeden bir şeyleri başarmalıydım, sonuçta o kadar yaşamış biri olarak benden bir şeylerin kalmasını fazlaca istiyordum yeryüzünde. Yirmi beş yıldır kendi cenazesinde yas tutan biri olarak bazı şeyleri değiştirmenin vaktinin gelip geçtiğini görebiliyordum artık. Beynimi jiletle doğrayıp, sol bacağıma attığım bıçak iziyle bunu kanıtlarcasına hayatın ne kadar da çekilmez bir yer olduğunu gösteriyordum. Sırf bu psikoloji için ödül verilmeye kalksa bütün rakiplerimi geride bırakır herkesin amına bile koyabilirdim. Beynimin buna müsaade ettiğini biliyordum çünkü. Kendime iyi bakamayacak kadar yorgun düşmüştüm artık, tamamıyla sanki bitirmiş ama yine de kötüde olsa bir umut dileniyordum. Zaten hep bu umut yüzünden kaybediyordum, kazanmayı kumar masasında bırakmıştım çünkü, aynı babamın beni kumar masasında blöf olarak kullanması gibi bende bütün kazancımı kumar masasında bırakarak terk etmiştim bazı şeyleri. Kazanmak bana göre değildi zaten bir şeyleri kazanmaya kalksam mutlaka sonunda kötü bir şey oluyor ve bütün kazandıklarım birer domino taşı gibi devriliyordu. İçtiğim sigara yada aldığım alkol bile tat vermiyordu artık. Bundan yıllar önce yatış emrini verdiği doktoru dinleseydim belki de o zaman vazgeçebilirdim hayatımdan ama hep bir şeye inandım bende, görecek ve yaşayacak çok şeyim var diyerek hep geçiştirdim. Aynı kendi hayatıma yaptığım gibi. Bir şeyleri elime yüzüme bulaştırmadan rahat edemiyordum sanki, aşık olmayı bile beceremiyordum bir kadını sevmeye kalksam mutlaka birbirlerinin kalbini kıran iki hayvana dönüştürüyordum, ne kadar acımasız o kadar çok kalp kırıklığı ile kalakalıyordum. Bir sokak başında bazen kendimi bıçaklamak istiyordum. Esrarengiz bir şekilde hep aynı yere çıkıyordum sanki beni kendine çeken bir tür tılsımı vardı galata’nın. O da aynı benim gibi acıları vardı zaten acıları olan bütün insanlar gece yarısı mutlaka oraya gelirdi. Kendimi terk ettiğimde henüz çok küçüktüm oturup ağlamaya başladığımda büyümeye karar vermiştim. Büyüdükçe hayatımın içinden milyarlarca acı geçiyordu birini tutmaya karar verdiğimde ne kadar yanlış yaptığımı çok geçte olsa anlamıştım, içimden gecen acı bütün organlarımı parçalıyor geriye kalanlarla da karşı kaldırıma geçerek dalga geçiyordu. Bu yüzden yalnızlıktan kurtulup uyuşturucu ile tanışmıştım, çünkü kendi elimi bırakalı çok uzun zaman olmuştu. Bağırıyordum birilerine ben buradayım diye resmen haykırıyordum ama onların beni görecek zamanları olmadığı için hayatıma uyuşturucu almaya karar vermiştim. Bir gece yarısı aldığım maddeler beni harikalar diyarına götürerek orada uçtuğumu yada meleklerle takıldığımı değil de kilisede şizofren papazı öldürdüğümü görüyordum. Hayaller alemin içinde dahi kendimi mutlu hissedemiyordum mutlaka kötü giden bir şeyler olmak zorundaydı. Bu yüzden beni tanıyan insanlarda mutsuzluğa kapılıp peşimden sürükleniyordu. Beceremiyordum kendime iyi bakmayı bile beceremiyordum. Kötü giden hayatım değildi onu kötü gitmesi konusunda zorlayan bir takım kişiler vardı sanki. Bu yüzden genelkurmay başkanlığına mektup yazıp orada bulunan emekli albaya hayatımı anlatmaya karar vermiştim sağ olsun onlarda beni dinleyip elime yirmi beş yıl mutsuzluk tutuşturarak geri göndermeyi uygun görmüşlerdi. Uygun görülmek istemiyordum ben, biran önce hayata çelme takıp kahkaha atmak istiyordum bana karşı defalarca çelme takmasına rağmen bir kez olsun ben çelmeyi takıp yüzüstü düşürmek istiyordum. Evet başaramayacaktım, çünkü başarısızlıkla dolu bir hayatın içinde büyümüştüm ben. Büyük ikramiye vursa kazandığım kuponu kaybeder o ikramiyeye asla kavuşamazdım. Bitmemek üzerine son evreleri oynamaya karar verdiğimde kendimi kandırdığımın bilincinin içindeydim. Kötü olan aslında içimizdeki düşler mi yoksa hayatımız mı bilmiyordum. Tek isteğim hayata bu kez son kozumu kullanıp siktir çekmek.


 Kim bilir belki de bahar yaklaştığı için bu durumlar söz konusu oluyor. Bilmiyorum ama ilk kez bu kadar erken buhramlı dönemin içine giriyorum. Bahar benim hayatımda sevmediğim mevsimlerden biri eylül ayı ise en nefret ettiğim aylardan biri. Yıllardır hep ertelediğim dönemeçlerden döndüğüm ve sürekli sanki kötüye gidecek korkusuyla yaşadığım,. Evet artık kararım kesin Antalya oraya yerleşip son nefesimi orada vermek yakın bir zaman içerisinde bavulumu alıp oraya yerleşme fikri yine ortaya atıyorum belki bu sefer korkularımın üzerine gidip artık tamam diyerek oraya yerleşirim. Bir güzel haber daha sürekli ertelediğim kitap, hayatımı anlattığım deneme-yanılma, yanılma-deneme tarzında edebiyat kitabı. Tamamıyla kendi hayatımı nasıl boka sardığımı anlattığım kitap yaklaşık olarak otuz tane öyküler tarzında yazılmış bir tür bir şey işte yakındır o da antalya’ya yerleştikten sonra bir yayın evine bastırmak, aslında kitabın bu kadar çok geç çıkmasının tek nedeni yayınevleri, tek sorumlusu onlar, okuyup bu kadar psikolojiyi insanların kaldıramayacağını intiharların artacağından korktukları için basamadıklarını söylüyorlar. Neyse kitap konusunu uzun uzun bir ara anlatmak yerine çıktığında görürüz çokta uzak olmayan pek yakında. Antalya konusu ise şuan yaşadığım şehir istanbul’da bana yetecek kadar madde aldıktan sonra kaçmak. Bildiğin hayata çelme takıp tekrardan başka şehirde yaşamak. Zaten çokta uzun bir hayatımın kalmadığını düşünüyorum. Yakındır uzak olmayan zamanda.


 


Sevdiğim bir şiirle bitirmek isterim.


‘’Sevgilim onlara aldırma sen yalnızca kanatlarım ol benim’’.










 Bölüm Sonu....









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KAYRA

    Merhabalar, Nasılsınız En son 20 Haziran 2021 Tarihinde buraya uğramışım gerçekten bu kez araya çok ama çok açtık. Neyse özledik ve geld...