Acı çekene saygı duymak lazım, çok uzun zaman olmuştu buralarda
yoktum tamamıyla bitmişti benim için yada ben öyle düşünüyordum yanıldığımı
anladığım zaman yine iş işten çoktan geçmişti bu sefer yüreğimle birlikte kalan
organlarımda terk ettiler beni. Acı çekene saygı duymak lazım çünkü gerçekten
açının nasıl bir şey olduğunu bir tek o kişi tarif edebilir. Kendimi kendi
hayatımı nasıl bir bozuk plak gibi başa sardığımı yüzbinlerce kez anlatıp
durmuşumdur. Terk edilme duygusu yada terk edilme fobisi, karanlıkta kalma
fobisi, kalp kırıklığı fobisi gibi ne kadar üstüme yakışan olaylar varsa
hepsiyle akraba oldum diyebilirim. Aslında olayların en büyüğü halamların
evinde kaldığım zamanlarda çatlak vermeye başlamıştı çünkü o evde çamaşır
sepetinin bile benden daha fazla kıymetli olmasıydı kendimi o çamaşır sepetinin
bile bir kulpu hissini yakalayamamış olmamdı. Defalarca sordum kendime bunu
yada milyon kere tekrar edip durdum. Daha ne kadar acı çekebilirdim. Bu kısa
zamanda yaşadığım kısacık zamanda yakalamam gereken ne varsa hepsini yakaladım.
İlk önce kafayı kırdım yani delirdiğim zamanlarda oldu sonra delirmenin hiçbir
anlam ifade etmediğini doktora gittiğim zaman anladım daha sözlerimin
başlarında sesimi kesip yatış emrini verdikten sonra anlamıştım bunu bir şeyleri
başarmıştım kendi deyimimle sonra doktoru kandırıp oradan kaçarken bile ne
kadar da yalnız olduğumu anladım. Şuan bile içtiğim çayın tadı bir başka
geliyor. Yazmaya başlamadan önce ilk düşündüğüm şey nasıl bir cümle kurmam
gerektiğini öğrendim, bunu bile öğrenemediğim zamanlar oldu laf kalabalığı yani
nasıl yapabilirim diye bunları düşünüp durdum. Zamanla zamanın hızla akıp
gittiği günlerde artık daha fazla dayanamadığımı anladım yeni bir eve taşınmaya
karar verdim bu kez uzaklaşmayı başarmıştım bu seferde normal giden bir şey
yoktu hayatımda normal gitmesi içinde beyaz ile tanışmaya karar verdim huzur
arıyordum çünkü huzuru bulmak yakalamak istiyordum kendimle olan bitmek
bilmeyen savaşın bir sonucuna yaklaşmak istiyordum. Yıllar önce bunu bir hayat
kadınına anlatmaya karar verdim cebimde sadece üçyüz türk lirası vardı kabul
etmişti kadın, evine gidip parayı verdikten sonra saatlerce o kadına hayatımın
en ücra köşesinde patlayan bombaları bile anlatmıştım sıkılmamıştı sağ olsun
sıkılmamanın nasıl bir alamet olduğunu beni dinlerken öğrendim o hayat
kadınından güneş evin içine vurduğu zaman kalkmam gerektiğini yavaş yavaş
öğrenmiştim. Konuşmam bitmişti çünkü saatlerce konuşup durmuştum tek bir sözümü
bile kesmeye gerek görmemişti sanırım o kadın yada onunda benden kalır aşağısı
yoktu hayat hikayesi konusunda sabah o evden çıkarken yanağımı öpüp hoşça kal
demişti ne zaman konuşmak istersen yanıma gel dediğini biliyordum tabi verdiğim
parayı da tekrardan bana vermişti kabul etmemişti. Normal giden hiçbir şey
yoktu hayatımda sanki her şey anormalmiş gibiydi kısa çöpü ben çekmiştim yaşamam
gereken çok şey vardı bende yaşamaya devam ediyordum bitmek bilmeyen öfke ile
yaşamaya aynı hızda devam ediyordum bir futbol maçında doksan dakika boyunca
koşmama rağmen yaptığım tek faul yüzünden maçı kaybetmiştim sırf yalnızlığımı
bitirmek adına albay amca ile tanışmaya karar vermiştim yeni taşındığım evimde
onunla konuşuyordum yada ben öyle sanıyordum bazı şeyleri geç anlıyordum kendi
hayatıma geç gelmem gibi. Bitmedi daha henüz yeni başladı ikinci İbrahim dönemi
başlamıştı artık hayatımda, bu sefer hayatımda yeni yeni şeylerle tanışıyordum
hüzünlü ve bir o kadar umutsuzluk dönemi gibiydi. Tanımadığım bir insan
tarafından yıllarca aranılıp durmuştum kendi kanımdan biri tarafından bulunmuştum
kardeşim olduğunu iddia edilen biri vardı hayatımda, kız kardeşim. Roman yada
senaryoya örnek olunacak bir şeydi bu, sanki benim senaryomu başka biri
yazıyordu ve bende o senaryoda başrol oyuncusu gibi kusursuz şekilde oynamaya
devam ediyordum. Konusu polisiye, absürt komedi, dram tarzında bir tür diziydi
belki de birkaç sezon boyunca devam edecek bir dizinin başrol oyunculuğunu
almış olmam kendimi göstermek amaçlı çok iyi işlere imza atacağım anlamına
geliyordu bilinmeyenler denkleminin içine düşmüştüm artık bilinmezlik içinde
çırpındıkça daha çok dibe batıyordum, en dibi artık tamamıyla görmüştüm ve
başka dip olmadığına dair bir takım sözleşme dahi imzaladığım olmuştu. Ben
buydum acı çekene saygı duyulacak insanlardan biriydim. Karşı kaldırımda gelen
insanları ne kadar izlemeye devam ettiysem de hiçbir anlam ifade etmiyordu.
Neyse uzun zamandır
yoktum buralarda kendimi dinlemek amaçlı uzaklaşmayı seçmiştim tabi düzelir
umuduyla ayrıldım ama olmadı yine elimde patladı ağır tahrip sonucu yaralandım
hepsi o kadar. Devam ediyorum hala evin içinde yalnızlığıma ortak olacak beyaz
ile tanışmaya karar verdim. Bazen çok fazla uykusuz bırakıyor, bazen ölüm gibi
şeylerden söz açıyoruz hep o dinliyor beni kendi hayatını anlatamayacak kadar
susuyor. İkinci İbrahim dönemi sessiz ve bir o kadar sakin hayatına devam
ediyor. Huzursuz, mutsuz, kalp kırıklığı almış şekilde devam ediyor artık.
Yara alıyoruz bazı
zamanlar sonra o yaraları gösterecek şekilde yara bandı ile kapatıyoruz o yara
kabuk bağlamadan başka biri tarafından kanatılıyor tekrardan. Bir ses, bir
dokunuş, bir nefes bile yetiyor bazen bazı şeylerin üstesinden gelebilmek için
sonra o ses, o nefes, o dokunuş bile bize düşman oluyor karşı karşıya kalmış
iki düşman, birbirlerini tanıyan milyonlarca insan ve birbirlerine karşı düşman
olmuş milyarlarca insan biriktiriyoruz hayatımızda. Düşüncelere dalıyoruz o
düşte yere nasıl çakıldığımızı kendi gözlerimizle şahit oluyoruz sanki
verilecek başka sınav kalmamış gibi bir sonraki evreye geçmek için hızlı
adımlarla karşıya geçmeye çalışıyoruz. Karşı kaldırımda bizleri bekleyen başka
kalp kırıklıkları. Beynim acıyor artık benim beynimi bazen bir papaza emanet
etmek istiyorum. Bir orman kenarında kendi cesedimi taşımaya karar verdiğimde
ruhumu emanet dolabına kapatıp oradan hızlıca uzaklaşmaya karar veriyorum.
Beynimi ve ruhumu kaybetmiştim çünkü son onlar kalmıştı son evrede kaybedilecek
ne varsa hepsini kaybetmeyi başarmıştım. Kumar masasında artık kazanacağım
hiçbir şeyim kalmadığını anlamıştım. Ruhumdan vazgeçtim, aşık olmaktan vazgeçtim, geçebileceğim ne varsa hepsinden vazgeçmeye karar verdim. Son olarak
beynim kalmıştı onu da kimsesizler mezarlığına defnedip hızlıca ben terk ettim.
Artık ikinci İbrahim dönenimi başlamıştı hayatımda ilkine göre daha büyük
olayların içine giriyor daha çok dram tarzında ocsarlık performans
sergiliyordu. Hayatımda tanımadığım ve görmediğim bir kız kardeşe sahip oldum
önce, çok geçmeden hemen ardından uyuşturucu ile tanıştım, kafayı kırdığım an
yani delirdiğim an ise beş dakika sonra başladı bunları yazarken değil. Bunları
on dokuz Nisan saat yirmi iki otuzda yazıyorum. İnternetim olmadığı içinde blog
sayfasına sonradan koymayı planlıyorum.
Bitmedi henüz daha yeni
başlıyoruz…
Müzik yok istediğini dinle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder