10.01.2016

Son Yazı


 Doldum ve taştım. Merhabalar, Nasılsınız, Umarım iyisinizdir. Ben iyi olamayacak kadar kötüyüm artık. Son kez yazmak istedim ve son kez doya doya kusmak istedim. Sanırım artık bitti gerçek anlamda bitirmeye karar verdim. Çünkü ne bu dünyada, ne bu ülkede, ne insanlardan bir sikim olamayacak kadar her şey ama her şey kötüye gidiyor. Ben yenildiğimi, yenilgimi kabul ediyorum çünkü tamamıyla bitirdiler beni. Öncelikle sosyal medya hesaplarını bir bir kapatmayı ardından burayı böyle bırakmak istiyorum biliyorum okuyan çok sayıda insan var biraz olsun bir insanın nasıl yenildiğini anlarlar belki. Facebook, Twitter yada blog gibi sayfaları açma niyetim zaman harcamaktı sadece ve daha diğer sayfalar gibi her birinde çok sayıda arkadaş edindim ve çok sayıda insan tanıdım ama iyi, ama kötü ve her insanın maskesi olduğuna dair şahit oldum. Çok insan tanıdım bu sosyal medyada gerçek anlamda ve bazı insanlardan akıl dahi aldıklarım hatta oturup kahve, çay, sigara içmişliğim dahi vardır kimileriyle. Bazıları yara açtı, bazıları sattı, bazıları arkamdan olur olmadık konuşanlarda oldu. Hiç gocunmadım arkamdan konuşan insanlar hakkında, gocunmuyorum da egomu tatmin etmek amaçlı değil bu eğer bir insanın arkasından konuşacak kadar ikiyüzlü biriysen demek ki o insanı kıskanıyorsun anlamına gelir bu. Yani ben öyle biliyorum yada öyle şeyler geçiriyorum aklımdan her neyse bu konuda açıkçası sikimde bile değil yani. Sosyal medyaları kapatmaktaki amacım artık çekilmiyor onu anladım o yüzden tamamıyla bitiriyorum yani. Bu sayfa yani blog sayfası benim günlüğüm olduğunu belkide defalarca söylemişimdir yine tekrar ediyorum bu sayfa ''şizofren bir hastanın günlüğü ve tamamıyla gerçektir'' Kusmayı en iyi bu sayfada öğrendim diyebilirim. Çünkü yalnızlığım bir tek burada son buluyordu ve ben o kadar çok yalnız kalmıştım ki daha fazla yalnız kalmamak adına belkide bu sayfayı açtım kim bilir. Dediğim gibi sosyal medyada çok insan tanıdım sadece bir kaç kişi hariç ki onlara gerçek anlamda çok kırıldım onlarında canları sağ olsun diyebilirim. Sırf onlar içinde değil kapatmak amacım gerçek anlamda artık sıkıldığımı ve yorulduğumu biliyorum. Her neyse ama herkesin canı sağ olsun bu konuda konuyu çok fazla uzatmanın alemi yok açıkçası.

 Defalarca dile getirmişimdir belkide yalnız olduğumu. Aslında yalnızlığın tarifini yap deseler bana gerçekten yapamam sanırım. Yada ne bileyim yalnızlık bana göre doğmayan güneştir, kaybedilen umuttur, fonda çalan hüzünlü bir müziktir bana göre yalnızlık yada okuduğun bir kitabın hiç bitmesini istemezsin ya ama her okuduğunda son sayfalara yaklaşırsın bittiği zaman tekrar okumak istersin ama sonraki sayfayı ezberlediğin için bir türlü o ilk okumadaki duyguyu yakalayamazsın ve kendine kızarsın bu kez, işte o kendine duyduğun sinir duygusudur yalnızlık bana göre. Tarifi olmayan bir tür yemek gibi sadece ezbere bilirsin hepsi o kadar. Kendimi yazma konusunda hiç iyi olarak görmedim ve görmüyorum da, yazıyorum başımdan geçen hayat hikayesini ve yaşadıklarımı birde yaşadıklarımı yazamamak çok koyuyor bana bir türlü yazamayışım koyuyor. Onları yazmak isterdim ama artık onlarda bitti sanırım. Evet bilgeye aç bir köpek gibiyim. Eğitimim olsa kim bilir belkide çok güzel projeler çıkarabilirim yada çok güzel işler yapabilirim ama artık ondanda geçtim diyebilirim sizlere, benim öğrendiğim şeyler yeter bana bu kadar, daha fazla öğrenmek istiyor musun diye sormayın, istemiyorum açıkçası. Her ağaç bir yaprağını döker sokağa, sanki benim organlarım belli yerlerde ve beni bekliyorlar artık. Yaklaşık 1 aydır sanırım elime doğru dürüst bir kitap alıp okumadım bile gerçek anlamda... Oğuz Atay - Korkuyu Beklerken kitabını bir türlü bitiremedim bu yüzden utanıyorum Oğuz Atay'ı kandırdığım için kendimden nefret bile ettiğim oluyor. Her insanın yerine yeni biri dolduruyor kimi iyi, kimi çok iyi. Ben karşı kaldırımda sadece izliyorum yani elli bir ekranlı televizyonda film izler gibi. Elimdeki bütün kozları kullandım çünkü başka kozum başka kartım kalmadı artık.


Bu sevimsiz kişi benim küçüklüğüm, yirmibeş yıllık hayatımda çocukluğum ve bebekliğime ait tek fotoğrafım bu, elimde başka fotoğraf yok maalesef olmasını gerçekten çok isterdim bir kaç fotoğrafım dahi olsa. Hayallerim vardı benim çok güzel hayallerim vardı ama her birini, hepsini bir kutunun içinde yaktılar zoruma giden en çok hayallerimin yandığı değildi sanırım, benim kalbimi acıtan hepsinin eriyip gitmesi oldu. Yıllar geçti ama benim bu geçer dediğim hiçbir şey geçmedi, kandırıldığımı anladığım gün iş işten çoktan geçmesi olmuştu. O kadar çok bekledim ki birinin beni bu dipsiz kuyudan kurtarmasını hatta bi ara her geleni kurtarıcı olarak gördüğüm bile oldu kimi zaman. Bi şarkının sözlerinde yada okuduğum bir yazıda ''Tüm gösterişli kurtarıcılar sadece zaman kaybı'' diyordu sanırım gerçekten öyleydi ben sadece her seferinde kendimi kandırıyordum ve kanmaya devam ediyordum. Kandırılmak kadar bu dünyada yada kanmak kadar kötü etkisi olan bir şey yoktur sanırım. Bazen cümlelerimin sonunu bile getiremediğim oldu. Bazen artık tamamen bittiğim dediğim günler oldu sonra aklıma ''Her umutsuz insanın bile mutlaka ama mutlaka bir umudu vardır'' sözleri aklıma geldi. Sonra o dipsiz kuyuda yaşadığımı fark ettiğim gün yanıldığımı anladım. Yanılmıştım çünkü, ben bu dünyaya yanlış gelmiştim ve yanlış zamanda baba spermlerinden anne rahmine karışmıştım. Tükenmeye devam ettikçe başka tükenmişlik yol gösterdi bana...

 Sonra Ölüm gibi şeyler ortaya attım. Denedim yani intihar konusunu kendime o kadar çok yakıştırdım ki üzerime takım elbise gibi oturuyordu. Her seferinde yanlış olduğu ile alakalı değilde ölemediği mi yada ölmediğimi fark ettim. Sanki alaaddinin sihirli lambasını bulmuştum gerçi hoş onu bulsam bile son dileğimi pamuk şeker yemek istiyorum olur. Mektuplar yazdım sonra onları ısınmak için yaktım. Yüreğim üşüyordu ama en çok kalbim üşüyordu. Kaybetmeyi öğrendim sonra yeniden kazanmayı ve kazandığım her parçayı yeni yerine koymayı. Yoktum ben ve hiç olmadım. Dedim ya yazar biri değilim ben ama biri alsa eğitse benden belkide çok iyi şeyler çıkar kim bilir bu konuda kendime çok güveniyorum sanırım yada okuduğum kitaplara güvendiğim içindir. bir duygudur kim bilir. Ben ne zaman biraz hüzünlenmek istesem ''Canım Kardeşim'' adlı filmi izlerim. Çünkü orada kendimi görürüm. Çünkü orada çok güzel bir söz geçer ''Ben öldüğümde misketlerimi sen alırsın'' Bu biraz sanırım yaşla ilgili yada geçmeyen acılarla ilgili sanırım. Evet 6 ocak doğduğum gün isyan değilde bu bazen hiç dünyaya gelmek istemediğim günler aklıma geliyor. Çünkü bu kadar kirlenmiş bir dünyada yaşamaya çalışmak kadar yorucu daha başka bir şey yok.

 Neyse artık bundan sonra ben yokum. Bitti çünkü, sosyal medya hesaplarını kullanmak gibi bir amacım falanda olmayacak. Sanırım artık bundan sonra yazıda olmayacak. Tamamıyla kaybettim çünkü.

 Ahmet Erhan'ın dediği gibi;

 ''Ben bütün yenilgileri yaşadım kalmadı sana hiçbir şey...


Hoşça kalın...


Bölüm Sonu...





2.01.2016

Pamuk Şeker


 Keşke bazen Oğuz Atay benim ağabeyim olsaydı diyorum. Çok geç oldu aslında, çok geç tanıdım Oğuz Atay'ı ama çok sevdim. Eskiden Cemal Süreyya mesela babam olmasını isterdim, Edip Cansever gibi bir arkadaşım, Nazım Hikmet gibi bir amcam, Turgut Uyar gibi bir dayım, Ece Ayhan gibi bir sırdaşım, Orhan Veli gibi bir öğretmenim, dört bir yanımda şairlerin olduğu bir dünya hayal ederdim. Yalnız kalmıştım. Soğuk havanın şartlarına daha fazla dayanamamış bir kuş gibiydim yinede sıcak bir el arıyordum kötüde olsa. Çocukken çok fazla hayal kurardım bazen hayaller aleminde yaşıyor sanırdım kendimi çünkü kendimi çok fazla aşmıştım hayal kurma açısından. Büyümeye başladıkça gerçekleri öğrendikçe hayal kırıklıklarım birer cam parçası gibi yüreğime oturdu. Bulutların üzerinde duramadığımızı öğrendiğim gün gökyüzüne küsmüştüm, garip gelmişti çünkü bana, nasıl oluyordu da o bulutların üzerine oturamıyordum ben hiç anlam verememiştim o yüzden küsmüştüm gökyüzüne sırf bana yalan söyledi diye, yada kendime yalan söyledim diye aramı açmıştım gökyüzüyle. Konuşmuyordum artık gökyüzüyle, bir gece yarısı evimizin camından dışarıya bakarken gökyüzü benimle konuştu o günden sonra gökyüzü ile aramdaki küskünlüğü kaldırdım. Sonra mahallemize uğrayan pamuk şekerci bi amca vardı, benim param hiç olmadığı için o pamuk şekerden hiç alamıyordum alan çocukları da öylece izliyordum sadece, bildiğim tek şey pamuk şekerin pamuktan yapıldığını biliyordum öyle demişti bana çünkü babam. Bir gün almanya'dan akrabalarımız geldi bize, tabi hediyeler falanda yanında geldi, hayatımda ilk kez üç tekerlekli motosikletim olmuştu garip bir şeydi ama çok sevdiğim bir oyuncak olmuştu benim için, böyle sadece bir kaç saat oturup gitmişlerdi giderlerken de cebime para koymuşlardı bakkaldan bir şey almam konusunda başımı okşayıp gitmişlerdi hayatımda ilk kez duyduğum almanyayı çok sevmiştim böyle gözümde orayı ilahlaştırmış kesin benim çok mutlu olabileceğim bir yer ilan etmiştim kendimce sonra çok çabuk sıkılmıştım o durumdan tabi sonuçta benim sarı kamyonetim ve motosikletim vardı. Cebimdeki para ile pamuk şeker alabilecektim artık ertesi gün olmuş kahvaltımı yaptıktan sonra dışarıya fırlayıp pamuk şekerci amcayı beklemeye başlamıştım hiç şaşmıyor her gün geliyordu, o gün o amcayı orada akşama kadar bekledim ama gelmedi, ertesi gün olmuş ben yine beklemeye başlamıştım hiç sıkılmadan her gün o amcayı orada bekledim ama o hiç gelmedi. Sonra başka biri geldi sokağımızdan başka bir pamuk şekerci geçiyordu. Üzülmüştüm, o amcanın pamuk şekerinden almak istiyordum çünkü, ihanet gibi bir şey olacaktı bu durum ama canım o pamuk şekeri yemek o kadar istiyordu ki bu duruma daha fazla dayanamamıştım durdurup bir pamuk şeker vermesini istedim onun o makinesinden pamuk şekerlerinin çıktığını gördükçe içim daha sevinçle doluyordu, mutluydum o kadar çok mutlu oluyordum ki o pamuk şekerin büyüdüğünü gördükçe daha çok seviniyordum dayanamayıp ''ya abi siz bu pamukları nasıl oluyor da böyle güzel bir şeye çeviriyorsunuz acaba diye söyleyivermiştim'' ''yok kardeşim onlar pamuk değil, şeker sadece, adı pamuk şeker.'' orada yalan söylüyorsun diye haykırmak istedim o abiye, sırf eski pamuk şekerci amcanın pamuklarını çaldın hırsız seni diye bağırmak istedim bağıramadım tabi koşarak eve kaçtım. Çok ağlamıştım pamuk şekerci amca yoktu yada gelmiyordu, pamuk şeker yiyememiştim, ağlıyordum çünkü eğer o gün bana para vermeselerdi belkide ben o amcayı hiç beklemeyecektim... Küçüktüm daha büyümek hiç istemedim ama yıllar geçtikçe yaralarım da benimle büyüdü o amcanın gelmeyişi pamuk şekerin pamuktan yapılmayışı beni çok hüzünlendirmişti, Gökyüzüyle artık eskisi gibi konuşmuyorduk aramız açılmıştı onunla da, bir bir terk ediyorlardı beni daha fazla terk edilme duygusu yaşamamak adına bende kendi ruhumu, bedenimi terk etmeye karar verdim. Hayal kurmayı, pamuk şekerin nasıl yapıldığını öğrendiğim gün bırakmıştım bende. Çok şey istemedim ben aslında; sevmek mi, sevilmek mi diye soru sorsalar bana sevilmek derim, çünkü gerçekten çok güzel bir duygu, sevilmek kadar bu dünyada daha güzel olan bir şeyin olduğunu bilmiyorum düşünmüyorum da...

  Her yeni yıl daha da kötüye gidiyor o yüzden yeni olan bir şey yok, sadece daha kötüye giden olaylar söz konusu.

  Hala hayallerim var benim olmayacağını bildiğim o kadar çok güzel hayallerim var ki kafamın içinden çıksalar yemin ediyorum ki biri görse hiç üşenmeden belkide hiç sıkılmadan sular onu çiçek gibi yani sırf solmasın diye, olmayacağını bile bile hayal kurmaya devam ediyorum elimdeki bütün kozları kullandığım için olmayacağını bile bile. Hiç düşünmezdim aslında buralara kadar geleceğimi bi yerde son olacağını belkide milyon kere aklımdan geçirir sonra onu uygulardım ama nasıl oldu da buralara kadar geldim anlam veremiyorum bende, koskocaman 26 yıl oldu yani önümde çok zamanda kalmadı pek kaldığını da düşünmüyorum açıkçası. Bazen çocukluğum aklıma geliyor o kurduğum hayaller aklıma geliyor sonra..... Ne yapıyorum diyorum kendi kendime sonra insanların acılarını dinliyorum, olmayan acıları dinliyorum kendi acılarıma bakıyorum anlattıklarım aklıma geliyor insanlara anlattığım acılarım aklıma geliyor. Aslında olay şu ben o acıların her birini tek tek hücrelerimde yaşadım, hepsini ama hepsini... Bazı geceler kendimi özlediğim oluyor böyle kucak dolusu hemde o kadar çok özlüyorum ki kendimi kavuşmayı deniyorum kendime kavuşmak istiyorum. Sanki kahramansız bir romanın yazarı gibiyim.

  Oturup bir mektup yazmak isterdim. Kendime, sol yanıma, sevdiklerime, galata kulesine, iki şekerli çayıma, okuduğum kitaplarıma, okuyamadığım kitaplarıma, uzakta olanlara, bekleyenlere, beklenenlere, kalbi kırıklıklara, müziklere, sevenlere, sevilenlere, hala bir umutla bekleyenlere, tanımadıklarıma, dışarıda mendil satan çocuklara oturup bir mektup yazmak isterdim. Sonra Oğuz Atayla oturup birer çay içerdik sıkıntılarımı anlatırdım ona nasıl delirdiğimi anlatırdım. Benim artık kanayacak bir yerim kalmadığına göre delirebilirim sanırım. Çünkü delirmeyi başardım bundan sonra delirmenin bir üstüne geçmek amacım...



Bölüm sonu...


Müzik yok....





KAYRA

    Merhabalar, Nasılsınız En son 20 Haziran 2021 Tarihinde buraya uğramışım gerçekten bu kez araya çok ama çok açtık. Neyse özledik ve geld...