17.08.2016

Hadi Eyvallah




Yirmi yedi ağustos akşam dokuzda Antalya... son kez ve son

Hadi eyvallah şimdilik.



bölüm sonu...






5.08.2016

kum taneleri



 Sizlere daha henüz bir şey anlatmadım durun asıl bundan sonra başlıyor kalp kırıklıkları, hayallerin yerle yeksan oluşu, umutların artık son evresi olduğu konulu olayların içine henüz girmedik. Anlatmak istediğim o kadar çok konu var ki biri dokunsa artık gözümden yaş akmayacak diye korkuyorum biliyorum çünkü gözümde yaş dahi kalmadığını paramparça olduğumu ve daha fazla nefesimin kalmadığını, zaten birkaç damla hevesim vardı o da artık yok oldu diyebilirim. Bir gün hayal kırıklığımı üç gram kokain karşılığında satmayı düşünüyorum ciddi ciddi bunlarda geçer dediğim ne varsa geçmediği gibi aynı durum şuan buhramlı dönemin içinde olduğu gibi. Dayanma evresini geçeli uzun zaman oldu çünkü dayanacak gücümün kalmadığını rüzgarlı havada uçup gideceğimi tamamen biliyorum, diyorum ya dayanacak gücüm kalmadı diye. Aslında dayanacak gücüm değil de dayanacak sabrım ve isteğim kalmadı bu dünyadan biran önce kurtulmak yok olmak. Sanki beynimin içinde başka bir beyin var gibi bütün şeyleri o söylüyor bende sadece uygulamak zorunda kalıyorum aynı durum mutsuzluğum içinde geçerli mutlu olabilmek adına elimdeki bütün kozları kullandığım gibi. Oysa ben hayatımı veresiye defterine yazıyordum bir gün öderim hesabı diye nasıl kırılacak bir kalbim kalmadıysa yaralarımın da sahici olduğunu herkesin gözünün içine sokmayı isterdim, yaram pek derindi ve sahiciydi asıl olan. Kalbimin kırılmasını geçmiştim oysaki karşıma biri çıksa anlat dese dünyadan marsa kadar yol olacak şekilde kalp kırıklığım vardı. Yüzlerinden düşen maskeleri sessizce yere koymalarını istemiştim insanlardan başaramamıştım her zamanki gibi. Sevdiğim insanlar tarafından terk edilmek adetim olmuştu artık, biri terk etse diğeri canımı acıtıyordu.
 Kum tanesi gibiydi aslında hayatım sürekli bilmediğim bir yerlere akıyor ve bilmediğim başka yerlerde ölü bedenler doğuruyordum. Kısa ipi boğazıma geçireli o kadar uzun zaman olmuştu ki kendi boğazıma ölümü dayadığım bile aklıma sonradan geliyordu. Evet melankoli değildi bu sadece gerçek bir hayatın gerçek yaşanmışlığı anlatılıyordu uzun soluklu bir tür dram tarzında çekilmişti doksan iki dakika boyunca izlemeye gelen seyirciler ağlayacak ve hayatlarına bir kez daha küfür edeceklerdi bir tür hayatın yarım kalmışlığı yada sizler ne derseniz deyin bunlara. Kurtulamıyordum, saplanmıştım bir kere girdiğim çukurda çırpındıkça daha çok dip görüyordum hayaller aleminden uyanalı o kadar uzun zaman olmuştu ki yine de her ne olursa olsun başka bir hayale dalmak için canla başla avutuyordum kendimi o kadar çok yara biriktirmiştim ki etrafımdaki yaralı insanları bile göremez olmuştum artık, doğruydu bütün bunlar, sürekli akıyordum, bir yerlerden kendi içime dahi aktığım olmuştu kurtulmak değil de daha çok acı çekmek gibiydi bütün bunlar sanki çektiğim acılar artık sarsmıyor başka acınız var mı acaba diyordum, dilencilik konusunda dilendiricileri bile kıskandırır olmuştum, onların tek farkı kalplerinin ve karınlarının aç olmasıydı benim onlardan başka özelliğim vardı benim bütün organlarım acıyordu artık kalbimi bilmediğim bir sokakta unutalı yıllar olmuştu öldü haberini bile gazetenin birinde üçüncü sayfasında yazılıydı az birazda bunun için kalbim kırılmadı değil hani. Neyse pekte önemli değildi artık. Kurtulmak bir yana yazmak biraz olsun rahatlatıyor sadece biraz olsun nefes almama yardımcı oluyordu.
 Sizlere hiç annemi anlatmadım ne garip, gerçi bende kendisini çok fazla tanıma fırsatım olmadı babamdan hemen sonra o da terk etme kararı aldı bana bakamayacağını anladığı gün kendi annesine bırakarak terk etmişti beni. Terk edilme konusunda yazılı bir sınav düzenlense geçerim gözüyle bakıyordum artık, çünkü ciddi ciddi kimi sevmeye kalksam mutlaka içimde mayın tarlasına dönüşüyorlardı. Sevdiğim kadınlarda daha çok sevgi yerine biraz olsun anne özlemi arıyordum anneleri hep kadınlardan seçmeleri o yüzden çok ilgincime gider mesela. İnsanların uzaktan görmeleri canımı acıtıyordu en fazla, ben burada nefes alamadığım günlerde onların nefes aldığımı sanmaları üzüyordu. Müzik arşivimde bulduğum müziği dinlemek kahvemi yapıp bunları yazmak dünyada ne kadar dil varsa hepsini aynı anda sadece birkaç ayda öğrenme görevi verilmek kadar zordu. Evet yazarken bile kanıyordum ama öyle böyle değil bir insanın bütün hücreleri kanar mı? İşte benim bütün hücrelerim kanıyordu, artık kanayacak başka yerim kalmamış gibiydi sanki, beni biraz olsun nefes almama yardımcı olan yazmaktı o da bütün hücrelerimi kanatıyordu hepsi o kadar. Ölü bedenler doğurmak ve ölmeye bir uçakla yarışır gibi devam etmek kanamaya ve kandırılma konusunda sanırım benden başka kimse yok diye düşündüğüm zamanlarım fazlasıyla olmuştu diyebilirim.
 Yaralarımı kime göstermeye kalksam biraz da bundan korkuyordum terk edecek diye, çünkü kimse istemiyordu yaralı bir adamla birlikte olmayı yaralanmış bir adamla bir ömür geçirmeyi çünkü onlarda biliyordu gün gelecek o yaralardan bende alacağım gözüyle bakılıyordu. Diyorum ya yaralanmış bir adamı yaralamak kadar dünyada kötü olan başka bir şey yoktur sanırım. Kendime bu yüzden iyi bakmayı geçmiştim. Sevdiğim kadınlarda sağ olsun biraz biraz yaraladılar hangisinde daha çok yara aldım diyecek olursam hepsinde diyebilirdim çünkü hepsi de kırmıştı beni. Tek taraflı değildi bütün bunlar elbette bende kırmıştım ama hiçbir zaman beni kıranı kırmak için asla uğraşmadım kırıldıktan sonra kozumu oynuyordum bende son vuruşumu yaptıktan sonra sahneyi terk ediyordum o sahnede yine de hep ben kalıyordum terk etmeyi bu yüzden hayatım boyunca hiç sevmedim çünkü terk edilmek kadar acı veren başka bir eylem yoktu sanırım. Aralarında sebepsiz yere kırdığım sanırım tek özlem olmuştu o da sağ olsun mutluluğu başka birinde bulduğunu söylediği gün bir kez daha bir şeyi başarmıştım sonuçta birini mutlu etmiştim yada etmeyi başarmıştım kendi adıma benimle mutsuz olacağına başka biriyle mutluydu artık ve başka biri tarafından sevginin nasıl olduğunu biliyordu artık. Benim sevgim kendime dahi yetmezken başka birine nasıl sevgi bağışlarım diye düşüncelerim olmuştu sonra bu düşüncelerin boş olduğunu anlamıştım doğruydu bütün bunlar ben sevgiye muhtaç bir köpek gibi sokaklarda geziyordum. Hayatımın her evresinde kalp kırıklıkları vardı bunlarla başa çıkmak yoruyorken birini hayatımın merkezi yapmak korkutuyordu beni. Kendi gölgemi bile bu yüzden kayıp eşya bürosuna bırakmışlığım olmuştu biri çıkıp yanlışlıkla da olsa dahi alır umuduyla bakıyordum. Umudumu o geminin içine atalı o kadar uzun zaman olmuştu ki beklediğim limanda birinin veya birilerinin gelmesi beni alıp gitmesi ciddi ciddi kendimi kandırmaktan başka bir boka yaramıyordu.
 Bitmedi henüz daha yeni başlıyoruz yazımın başında dediğim gibi kalp kırıklıklarımı daha yeni anlatıyorum diye. Beni korkutan biraz da bu eylülün gelmesi neyse ki bu ayın sonunda 27 ağustos cumartesi günü antalya’ya kesin kesin gitme gözüyle bakıyorum artık biletimi henüz almamış olsam da ayırttım tekli otuz numara en arka koltuk, otobüsleri ayrı severim ben aslında bekleyenleri, gidenleri, terk edilenleri, hüzünleri, hayal kırıklıkları hep bekleyen birileri vardır bir peronda oturmuş sigarası elinde beklerler mutlaka birini gelecek yada gidecek gözüyle bakarlar o peronlara benim hayatımda 33. Perondur aslında, bu güne kadar sayısız kere binmişimdir otobüse ve hep ne şanstır ki 33. Peron gelir bana, otobüsü beklerken ve bende o 33. Peronda kaybederim hep ama hep. Gitme arzum niye bu kadar çok var demeyin dedim ya sizlere yaralarımı göstersem yeryüzünden başlayıp marsa gidecek kadar hayal kırıklıklarım var benim. Bütün mesele kalbimin kırık olmasından mı kaynaklanıyor yoksa başka bir şeyden mi kaynaklanıyor bilemiyorum açıkçası. Bildiğim tek konu yazdığım gibi sevdiğim bütün kadınlarda biraz olsun sevgilerini bağışlaması bütün mesele belki de bu olabilir. Haklı olmak yada olmamak değil acıyı paylaşmak ve o acıdan mutluluk yaratmak o mutluluktan bir dünya inşa edip orada yaşamak. Terk edilme korkusu biraz da bundan olsa gerek yalnızlıktan korktuğum için sanırım aynı karanlıktan korktuğum gibi karanlıktan nefret ettiğim gibi.


Bitti ama bitmedi…  


  








KAYRA

    Merhabalar, Nasılsınız En son 20 Haziran 2021 Tarihinde buraya uğramışım gerçekten bu kez araya çok ama çok açtık. Neyse özledik ve geld...